GüncelKadınMakaleler

YORUM | Ayrı iki kadının aynılığı: “Çın Sabahta”

"Oyunun ismi ise pek anlamlı aslında; sabah ile gecenin birleştiği ilk dakikalar anlamına geliyor “Çın Sabahta”. Gecenin karanlığının güneşin ilk ışıklarına kavuştuğu anlar. Henüz karanlık, ama tam da değil1"

Uzun yılların ardından yolum tiyatro salonuna düşerken heyecanlıyım. Malum kültür-sanat etkinliklerine yaşamın yoğunluğu içerisinde zaman ayırabilme başarısı göstersen dahi ekonomik krizin ağır faturası bizlerin sırtından-boğazından geçtiğinden bu tarz etkinliklere katılırken bin kez düşünme zorunluluğu hissediyorsun.

Öncesi ve sonrasıyla harcayacağın maddi gideri gözetirken kazanacağın manevi tatmin duygusu pek gerilerde kalıyor; aklına en son geliyor. Geçtiğimiz seneye göre neredeyse yüzde 100 farkla ödeme yaptığın doğalgaz-su-elektrik faturaları cehenneminden yemesine-içmesine açlık sınırından yoksulluk sınırına savrulduğun günlerden geçerken tiyatro, sinema, müzik gibi etkinliklere zaman ayırmak lüks geliyor…

Ama insanca bir yaşam için de gerekiyor mu? Evet, gerekiyor. Bunca sorgulamanın  sonrasında nihayetinde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi önündeyim.

Fuaye tıklım tıkış dolu, salona adım atarken kalabalığın salon kısmıyla yüzleşiyorsun… Kalabalık hoşuna gidiyor, benim yaptığım sorgulamaların süzgecinden bu kalabalığın da geçtiğini düşünüyorum.

Çünkü Şehir Tiyatroları en uygun fiyata böyle bir etkinliğe katılma şansı yakaladığın yer. Salonun tıklım tıkış kalabalık olmasının yanısıra önümüzdeki aylar için başkaca oyunlara bilet bulma sıkıntısı yaşanması bununla alakalı.

Diğer yandan kültür-sanat etkinliklerine kolayca ulaşımın bizler için ne kadar değerli bir noktada olduğu gerçekliğini sunuyor bu tablo bana. Sistemin dayattığı sosyal-kültürel normlara karşı alternatifi yaratma mücadelemizde kültür-sanat alanının gerekliliğine dair bu ayrıntıyı da bir kenara not etmeli.

Evet, salondayım ve birazdan oyun başlayacak. Oyunun ismi “Çın Sabahta”. Eser hakkında bilgi edinme yolum, sosyal medyada kısa bir yolculuğa çıkmaktan geçti öncesinde. “Çın Sabahta” eseri Nezihe Meriç’e ait. Yazdığı eserlerde genellikle “insanları bireysel ve toplumsal özellikleri ile yoğurduğu”nu öğrendiğim Meriç’in özellikle kadın ve genç kadınların yaşamlarını konu edinmesi merakımı artırıyor oyuna ilişkin.

Ve ışıklar kapanıyor, bordo perde yavaşça aralanıyor…

Paylaşıyor kadınlar… Ekmeğini, şarabını, derdini, sevincini.

Yaşı, sınıfı, kültürü birbirinden apayrı iki kadın. Aynı apartmanda, bitişik dairelerde.

Feriha uzun yıllar bir adliyede hademeliğinden dosya memurluğuna her işe koşturup emekliliğine varan, sonunda damı akmayan bir eve sahip olmanın heyecanıyla oradan oraya koşturan, onlarca yıllık eşyalarına yüklediği anılarla onları çocuğuymuşçasına sahiplenen ancak “param olsa yeni baştan, zevkime göre döşerdim bu daireyi” diyerek mecburiyetlerini ortaya koyan bir kadın.

Göçmen, ailesi yıllar önce gelmiş de İzmir’e yerleşmiş; oralardan yolu İstanbul’a düşmüş. Şehirde büyümüş, ama tipik bir köylü kadını. Samimiyeti, işbilirliği, candanlığı ona büyük-küçük herkesin Feriş demesini getirir ayrıca.

Güneşi ise İstanbul Boğazı’na kıyı bir yalıda büyümüş, yurtdışındaki eğitiminin ardından uzun yıllar Amerika’da yaşamış, 15 yılın ardından İstanbul’a dönmüş, yetişkin bir kadın.

Bulunduğu yaşamdan yorulmuşluğu onu İstanbul’un “kıyı” mahallesindeki boş daireye itiyor. Yaşadığı her şeyden yorulmuş, umudunu kaybetmiş, savrulmanın eşiğinde…

Delice sorguluyor, İstanbul’un canavarlığına yenik düşmek üzere. Ağlıyor, sinir nöbetleri geçiriyor, bir anlık gülüşü yerini sonsuz ağlamalara bırakıyor.

Oyun ilerliyor. Hikayelere hikayeler ekleniyor. İki kadının ayrılığı, iki kadının aynılığına; bu aynılığın güçlendirişine evriliyor. Paylaşıyor kadınlar… Ekmeğini, şarabını, derdini, sevincini…

Beni oyunda yakalayan duygu ve durumlar ise bunlar oluyor.

Evet, oyun 1980 Askeri Faşist Cuntası’na dem vuruyor; “sağcısı da solcusu da askeri darbeden çekti” liberalizmiyle. “genç çocuklar güzel şeyler gerçekleştirmek için bir düşün peşine düştüler, sonra büyüyünce olanaksızlığını gördüler” ile devam ediyor.

Bu klişeleri bir kenara koyarsak iki kadının yaşamın yormuşluğuna inat birbirinden güç alışı, birbirine her anlamıyla dokunuşu oyunun en etkileyici yanı.

Oyunun ismi ise pek anlamlı aslında; sabah ile gecenin birleştiği ilk dakikalar anlamına geliyor “Çın Sabahta”. Gecenin karanlığının güneşin ilk ışıklarına kavuştuğu anlar. Henüz karanlık, ama tam da değil.

Bu anlamıyla içerisinden geçtiğimiz zamanları tariflemiyor mu “Çın Sabahta”? İşsizlik, yoksulluk, zulüm, katliam çemberinin yarattığı karanlıkta, güneşin ilk ışıklarını yakalayarak apaydınlık bir gelecek yaratmayı düşleyenler olarak!

 

 

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu