GüncelMakaleler

GÜNCEL | Türkiye-Azerbaycan Kıskacında: Artsakh!

"Aksine Kafkaslar her geçen gün yeni yeni saldırı ve provokasyonlara açıktır. Azerbaycan ve Türk devletinin “barış” ve “normalleşme” açıklamaları hakları oyalamak içindir. Bölgede eksik olan ise devrimci direniş iradesidir."

30 Ekim 2022 tarihinde Artsakh’ın (Dağlık Karabağ) başkenti Stepanagerd şehrindeki Diriliş Meydanı’nda yüzbinlerin katılımı ile gerçekleşen ve “Artsakh hiçbir zaman Azerbaycan’ın bir parçası olmadı ve olmayacak” diye haykıran halkın iradesinin vermiş olduğu mesaj; işgalci Azerbaycan ile Türk Devleti’ne ulaştıktan sonra bu sefer yeni kirli oyunlar devreye sokuldu.

Türk devletinin yüz yıllık bir hayali gerçekleştirmek için Artsakh halkını teslim alma planlarına hız verildi. Artsakh’ı Azerbaycan’ın bir vilayetine dönüştürmek çabaları henüz bitmedi ve de bitmeyecek gibi görünüyor.

Dün olduğu gibi bugün de -yeni bir yüzyılın başlangıcında- soykırım gerçekliğinin henüz tamamı ile ortadan kaybolmadığı, bu tehdidin halen devam ettiği görülmelidir. Üstelik soykırım hakkında 12-13 Aralık tarihlerinde Ermenistan’ın başkenti Yeravan’da “Yeni teknolojiler çağında, soykırım suçuna karşı soykırımın önlenmesi” sloganıyla 4. Küresel Forum’un düzenlendiği ve yüzlerce akademisyen, bilim insanı, tarihçi ile siyasi analistin katıldığı bir zaman diliminde, bu saldırıların gerçekleşmesi son derece anlamlıdır. Artsakh’a yönelik devreye sokulan yeni saldırılarla Türkiye ile Azerbaycan yine hiç kimseyi şaşırtmadı. Gerçek yüzlerini gösterdiler.

12 Aralık’tan itibaren, çok soğuk iklim kuşağında bulunan ve sıcaklığın -30’lara kadar düştüğü Kafkaslar-Artsakh’ta gaz ulaşımının kesilmesi, “çevreci” olduklarını söyleyen bir grup özel savaş elemanının Stepanagerd-Goris karayolunu işgal ederek, Laçin Koridoru’nu ulaşıma kapatması gibi gelişmeler yaşandı. Bu pratiklerin tek anlamı, Artsakh’ta yaşayan 150.000 kişinin ölüm ile yani yeni soykırım ile karşı karşıya kalması demektir. Zaten Kafkaslar ile Ortadoğu’da halkların başına bela olmuş ceberut devlet Türkiye ile Azerbaycan’dan başka ne beklenebilir ki?

“Çevreci” olduklarını ileri süren özel savaş elemanlarının, sivil giyimleri ile Ermenistan ile Artsakh arasında tek geçiş yolu olan Laçin Koridioru’nu işgal etmesi ve yolu ulaşıma kapatmasıyla; Artsakh’ın Ermenistan ile tek bağlantısının koparılması nedeniyle bölge halkı yeni bir insani krizle karşı karşıyadır.

Laçin Koridoru’nu “çevreci kimliği”yle, bölgedeki madenleri gerekçe göstererek ulaşıma kapatanların gerçek yüzleri, karayolu işgalinde “bozkurt sembolleri” taşımalarından da anlaşılmaktadır! “Bozkurtların” çevreci oldukları nerede görülmüştür. “Dağına, taşına ölürüm” diyenler ilk fırsatta, o dağları, taşları maden arama adı altında emperyalist şirketlere, nehirleri de HES barajı kurma adı altında şirketlere peşkeş çekmişlerdir. Dağına, taşına, toprağına sahip çıkan, suyunu savunan köylülerin karşısına ise jandarma dipçiğinin yanında, “bozkurt”lar da yer almıştır.

Şimdi ise kendilerine “çevreci” denen bu güruh, efendilerinin hizmetinde Artsakh halkına yönelik saldırıda rol oynamaktadır. Türk ve Azerbaycan devletleri Artsakh’a yönelik işgal saldırısında DAİŞ’li çeteleri kullandıktan sonra şimdi devreye bu çeteleri sokmuş görünmektedir. Türkiye’de bilim insanı, gazeteci, devrimci, sol, sosyalist, insan hakları savunucularının katilleri olarak bilinen bu “bozkurtlar” bu sefer ellerini Artsakh halkının kanını akıtmaktadır.

Eksik olan devrimci iradenin yokluğudur!

SSCB’nin dağılıp 15 cumhuriyetin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Artsakh Parlamentosu da Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullandı ve Azerbaycan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Artsakh’ın bu son derece haklı ve meşru kararı, Ermenistan da dahil olmak üzere hiçbir devlet tarafından resmi olarak kabul edilmedi. O zamandan günümüze Artsakh’ın bu haklı ve meşru talebi gerek bölge gerici devletleri ve gerekse de emperyalist güçler tarafından tanınmadığı gibi kendi çıkarları doğrultusunda kullanılıyor. Artsakh halkı bir kez daha “Ermeni” kimliği nedeniyle cezalandırılıyor.

Başta Azerbaycan gericiliği olmak üzere Türk devletinin yayılmacı ve işgalci planlarının hedefinde; tarihsel olarak Ermenilerin yaşadığı bir bölge olan Artsakh’tan Ermenilerin sürülmesi ve Artsakh’ın ortadan kaldırılması bulunuyor. Azerbaycan gericiliği Artsakh’ı kendine bağlayarak haritadan silmek istiyor.

Bu amaçla I. Karabağ Savaşı’nda Türkiye-Azerbaycan devletleri tarafından devreye konulan “blok”üs (gaz, elektrik, su, temel ihtiyaçlar) tekrar devreye sokuluyor. Böylelikle Artsakh halkı diz çöktürülmek ve teslim alınmak isteniyor.

  1. Artsakh Savaşı’nda varlık ile yokluk arasında kalan Artsakh Cumhuriyeti’nin kuşatma altında geçen 1988-1993 yılları, “en karanlık dönem” olarak bilinmektedir. Artsakh’a ulaşımın dahi olmadığı sadece helikopterlerin gidebildiği savaş yıllarında, henüz düzenli bir ordusu olmayan halkın, en basit gruplardan oluşan askeri örgütlenmelerden, düzenli bir ordu inşa edilene kadar yaşanan süreçte, kendisinden kat kat üstün olan Azerbaycan ordusu ile Türkiye destekli “bozkurt çetelerini” askeri olarak yenmiş ve teslim alma saldırılarını boşa çıkarmıştı.
  2. Artsakh Savaşı’nın örgütlenmesinde önemli rol oynayan Monte Melkonyan (ABD vatandaşı, Enternasyonal Devrimci), Leonid Azdgalyan (fizik profesörü), Vladimir Balayan (ordu komutanı), Valodya Avedisyan, Hovsep Hovsepyan (ordu komutanı) Garo Kehkeciyan, Kevork Güzelyan, Shahen Meğriyanlar (fedai grup komutanları) … vb. gibi sayısız ölümsüz direnişçilerin sayesinde, Artsakh halkı Azerbaycan-Türk saldırganlığını durdurmuş ve hatta karşı saldırıya geçerek Azerbaycan’ın başkentine 30 km kadar ilerlemiştir.
  3. Artsakh Savaşı’nda Azerbaycan-Türk devletine unutamayacakları bir yenilgi yaşatılmıştır. Bugün Azerbaycan-Türk faşizminin pervasızca saldırmasının bir nedeni de budur. Azerbaycan-Türk faşizmi, direnişçilerin devrimci iradesi karşısında unutamayacağı bir yenilgi almıştır.

Bugün Ermenistan’da yeni doğan erkek çocuklarına en çok verilen isimlerin başında “Monte” olması Ermenistan halkının devrimci iradeye, devrimci direnişçilere duydukları özlem ve saygının göstergesi olarak görülmelidir.

Dün oynanan oyun bugün yine sahneye konulmak isteniyor. Ermenistan ile ulaşımın kesilmesi sadece seyahat hakkının engellenmesi değildir. Artsakh halkının ihtiyaç duyduğu temel insani ihtiyaçlarında engellenmesi demektir. Temel gıda ve ilaç-enerji kaynaklarının bloke edildikten sonra insanların ölüm ile yaşam arasında kalması anlamına gelmektedir. Bu durum en doğal hak olan “yaşam hakkı”na müdahale anlamı taşımaktadır. Tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden insani krize sessiz kalan ABD’den AB’ye, BM’lerden İnsan Hakları Örgütleri’ne kadar hepsi “üç maymunu” oynamaktadır. Yaptırım gücü olmayan, göstermelik basın açıklamalarından öteye gitmemektedirler.

Çünkü “uygar batı”nın Azerbaycan petrolünde ve gazında çıkarları vardır! Bu çıkarlar uğruna Artsakh halkının bir önemi yoktur. Yeni bir soykırımın gerçekleşmesini timsah göz yaşlarıyla seyretmektedirler.

İşlenen suçların faili Azerbaycan ile Türkiye’dir!

12 Aralık’tan bu yana Laçin Koridoru’nun işgal edilerek kapatılması, enerji – sağlık ve temel gıda ihtiyaçlarına erişimin engellenmesinden sorumlu olan İ.Aliyev iktidarıdır. Suç ortağı ise Türkiye’dir.

Yaşanan bu abluka ve ambargodan bir hafta önce Azerbaycan’ın tehdit amacıyla Ermenistan ile İran sınırında gerçekleştirdiği ve Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in de katıldığı askeri tatbikatta; “Ermenistan’ın durumu anlaması ve Türkiye ile Azerbaycan’ın sunduğu barış önerisi ışığında gereğini yapması gerekir” tehdidinden sonra bu gelişmelerin yaşanması anlamlıdır.

Açıktır ki, Artsakh halkına yönelik bu abluka, Azerbaycan ile Türkiye’nin dayattıkları Zangezur Koridoru’nun açılması gerçekleşmemesi nedeniyledir. Azerbaycan ve Türk devleti hedeflerini gerçekleştiremeyince Laçin Koridoru’nu bloke etmişler ve böylelikle şantaj siyasetine baş vurmuşlarıdır. Bu şantaj siyaseti nedeniyle yüzbinlerce insan kelimenin tam anlamıyla insani bir krizle karşı karşıya kalmıştır.

Kabarık suç dosyasıyla tüm dünyada tepkileri üzerine çeken Azerbaycan’ın siciline en son “insani krize yol açma”yı da eklemiştir. 44 Günlük savaştan sonra Artsakh’ta inceleme yapan uluslararası bağımsız heyetler, işgal savaşında savaş ihlali olan “fosfor bombaları”nın kullanıldığını doğrulamıştır. Tıpkı Türk devletinin Medya Savunma Alanları’nda gerillalara karşı kullandığı kimyasal ve taktik nükleer silahlar gibi, tıpkı Rojava’da nehir suyunun kesilmesi ve bölgedeki insanlar ve canlıların susuzlukla teslim alınmak istenmesi, hasatlara el konulması, yakılması, ağaçların kesilmesi gibi…

Azerbaycan devlerinin Artsakh halkına yönelik uyguladığı bu abluka ve ambargo suçunun “fikir babası”nın Türk devleti olduğu anlaşılmaktadır. Türk devleti, Rojava’da, Irak’ta “terörle mücadele”(!) adı altında bölge halklarına uyguladığı yok etme, sindirme ve diz çöktürme politikasını, Azerbaycan aracılığıyla Artsakh halkına da uygulamaktadır.

Türkiye ve Azerbaycan’ın “normalleşme” ve “barış” yalanlarına inanılmamalıdır. Azerbaycan ve Türk devleti yeni işgal savaşlarına hazırlanmaktadır. İran, ABD ve NATO’nun hedefindedir. Azerbaycan ve Türk devleti ise bu fırsattan yararlanmak istemekte, “tarihsel düşman” Ermenilere bir soykırım daha dayatmaktadır. Nitekim Kafkaslar’da bu durumu gören siyasi analistlerden Thomas De Wall “yeni bir ciddi askeri çatışmanın eşiğinde olmamız gibi büyük bir tehlike var” demektedir.

Bölgede işgal, yağma, talan ve savaştan beslenen kanlı iktidarlar işbaşındadır. Öyle gösterilmeye çalışıldığı gibi “güllük ve gülistanlık” değildir. Aksine Kafkaslar her geçen gün yeni yeni saldırı ve provokasyonlara açıktır. Azerbaycan ve Türk devletinin “barış” ve “normalleşme” açıklamaları hakları oyalamak içindir. Bölgede eksik olan ise devrimci direniş iradesidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu