Dünya

“Avrupa’da Gelişen Irkçılık ve Milliyetçilik“ paneli gerçekleşti

Viyana Demokratik Haklar Federasiyonu tarafından “Avrupa’da gelişen ırkçılık ve milliyetçilik“ üzerine paneli Gerçekleştirildi.

Viyana: Viyana Demokratik Haklar Federasyonu  tarafından 26 Ocak Pazar günü Demokratik Haklar Derneği’nde “Avrupa’da Irkçı Sağ Dalga ve Yeni Tipte Sosyal Hareketler” konulu panele yazar Erdal Emre ve Yeşiller Partisi eski milletvekili politikacı ve akademisyen Berivan Aslan konuşmacı olarak katıldı.

Panelde ilk söz alan eski milletvekili ve akademisyen Berivan Aslan şunların altını çizdi.

Avrupa’daki aşırı sağ hareketlere Almanya, Avusturya ve Hollanda’dan örnekler verdi. “Son yıllarda bütün Avrupa’da bir aşırı sağ akım yaşanıyor. Aşırı sağ akımlar, farklı farklı ülkelerde gittikçe büyümeye başlıyor. Hükümetlere giriyorlar. En son Almanya’da gördük bunu.

AfD (Die Alternative für Deutschland / Almanya İçin Alternatif), aslında Avusturya’daki FPÖ’den çok daha ırkçıdır. Anti-semitiktir, Nazi ideolojisini çok daha fazla benimseyen bir partidir. Bu AfD, 99 milletvekiliyle meclise girdi. Bu, Almanya’da bir şok etkisi yarattı” dedi.

Berivan Aslan, dünyada yaşanan ekonomi kriz ve yaşanan savaşlardan dolayı Avrupa’ya akın eden göç nedeniyle ırkçılık ve milliyetçi saldırılar ve söylemler üzerinden daha güçlü örgütlü bir biçim aldığını, ve bugün Avrupada yaşayan bütün yabancılar hedef durumdadır.

Berivan Aslan’dan sonra söz alan araştırmacı yazar Erdal Emre konuşmasına, kapitalizm için, özellikle 1989’dan bu yana, “Yeni Dünya Düzeni” şeklinde reklam yapıldığını; Sovyetler Birliği’nin şeklen de yıkılmasından sonra kendini rakipsiz görmenin şımarıklığıyla son otuz yıl boyunca acayip hakaretlerle, aşağılamalarla insanların üzerine boca edilen ideolojik ve kültürel bir saldırının söz konusu olduğunu belirterek başladı ve şöyle devam etti:

“Globalizasyonu, küreselleşmeyi, ideolojik planda post-modernizmi dayattılar. Düşünsel planda nasıl ki Fransız Devrimi’yle Tanrısal düşünceden insan kaynaklı düşünceye geçtiysek, bugün de artık merkezsiz düşünceye geçtiğimizi söyleyegeldiler.

Onlara göre tarihin sonu gelmişti, evrensel fikirler çökmüştü, sosyalizm ve komünizm gibi evrensel projeler artık yürümezdi. Bize, ‘atalarınıza, köklerinize, istediğiniz kadar gerilere dönün’, diyorlardı. Bütün bu saldırılar, muhalif dinamiklerin kendilerine olan güvenlerini sarstı. Kendi öz değerlerine dair kuşkuya düşmeye başladılar.”

Yeni tipte kitle hareketleri gelişmekte ve önemsenmelidir

 Yazar Erdal Emre, özelikle Fransada gelişen Sarı Yelekliler başlatığı yeni tipte kitle hareketleri gelişmekte ve bu hareketleri önemsenmelidir ve geliştirilmelidir altını çizerek konuşmasını şöyle devam etti:

“Ölçüsüz yıkım, kitle hareketlerini de tetikliyor. Klasik kitle hareketleri, Engizisyon’a karşı mücadeleye, Fransız Devrimi’ne kadar gider.

Makro otoriteleri, iktidarları hedef alan kitle hareketleridir”, diyen EmreSarı Yelekliler hareketini yakından izleyen biri olarak, öncelikle kitle hareketlerinin tarihi arka planına değindi kısaca:

“Yeni tipte kitle hareketleri denilen şey, daha çok 1960’larda başladı. 1968 hareketinde, bu çeşitlendi. Yeni tipte denilen şey, artık öyle çok da iktidarı hedeflemeyen; kadın, gençlik, cinsellik, yerel kimlikler vb alanlarda hak talep eden ama kapitalizmin varlığını derinden hedeflemeyen bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Modernitenin kazandığı alan içerisinde hak talebinde bulunuyor.

Muhalif dinamikler radikal ama devrimci kalmak zorundadır

“Radikal” olmak gerektiğini, nedenini ise komüncü Babauf ve Marks’a kadar gerilere giderek açıklamaya çalıştı:

Marks, kafası giyotine vurulan Babauf’ten çok şey öğrendi. Bunlar, genel olarak komünal bir uygarlık projesiyle, kapitalizme en köklü eleştirileri yönelttiler ve o eleştiriler aşılabilmiş değil. Geçen yüzyılın yarattığı yenilgilerin psikolojisinden tam çıkamadığımız için, kendimize güvenimiz sarsılmış durumda. Ama bu rüzgâr tersine dönecek, dönmek zorunda, dönmeye de başladı zaten.

Sanırım 2009 yılı olmalı, bugünün artık 60 ila 85 yaşları arasında bulunan, ‘ben komünistim’ diyen 15 düşünürün inisiyatifiyle Londra’da yapılan bir konferans yapılmıştı. İlkinde 180 kişilik bir salon tutuyorlar. Ama görüyorlar ki dört-beş ay geçtikten sonra katılımcıların sayısı 500’ü geçiyor. Sonraki toplantılar, 900 ve 1000 kişilik katılımlarla yapılıyor. 

İçlerinde Slavoj Žižek, Alain Badiou, Toni Negri gibi, komünist olduğunu söyleyen, yaşanmış deneyimlere mercek tutarak komünizmi bir idea olarak kitap haline getirdiler. ‘Bizi özgürleştirecek, toplumsal dinamikleri özgürleştirecek, kapitalizmin bütün bu keyfiliğine, çılgınlığına, klinik hale gelen bilançosuna karşı özgürlük arayışını ‘komünizm’ olarak adlandırabilir miyiz?’ diye sordular ve ‘evet’ dediler. Dünyanın her yanından gelen 1300 kişinin coşkulu katılımıyla yaptılar bunu.”

Panele katılan yazar ve gazeteci Hüseyin Şimşek de söz alarak, Türkiye, Avrupa ve dünyada yaşanan gelişmelere dikkat çekti. Gazeteci yazar Hüseyin Şimşek’ten sonra panele katılanlar söz alarak düşünce belirtip soru sordular. Canlı ve tartışmalı geçen panel yaklaşık altı saat sürdü.

Toter Winkel (Çok Dilli) gazetesi de sayfasında panele geniş bir yer vererek, panelistlerin konuşmasını olduğu gibi aktardı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu