MakalelerPusula

İmkansızı zorlamak veyahut her şey değişirken değişmemek!

Çeşitli siyasal çevrelerin ezelden beri (!) yaşanan baskı ve şiddete karşı, “tüm demokratik kamuoyunu duyarlılığa” çağırdığını, “demokrasi güçlerinin” biraraya gelmesi gerektiği vurguları yaptıklarını görüyoruz. Bu çağrıların sonucu -eğer birileri inisiyatif alırsa- en iyi ihtimalle bir basın açıklaması olmakta veya bir mitinge dönüşmektedir. Yıllardır “demokrasi mücadelesi” böyle dar bir pratik faaliyet içine sıkıştırılmış ve yaşama geçiriliş tarzının sadece legal bir çerçevede olacağı varsayılmıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi, demokratik mücadelenin kapsam ve içeriğini doğru tanımlayamamasının ceremesini OHAL koşullarıyla birlikte her şeyin yasaklanması ve kapatılmasıyla daha net ve açık bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Dolayısıyla demokratik mücadeleden ne anlamamız gerektiği ve bunun koşullara göre değişen biçimleri üzerinde durmak gerekmektedir.

 

Demokrasinin tutarlı savunuculuğu…

Sosyalist mücadele gibi demokratik mücadele de verildiği ülkenin koşullarına göre biçimler alır. Burjuva demokrasisinin görece daha gelişkin olduğu ülkelerde demok-ratik mücadele, tamamıyla açık ve legal bir zemin üzerinden yürütülebilecek niteliktedir. Fakat, faşizmle tanımlanan bir ülkede demokratik mücadele, devrim sorunu olarak görülmeli ve buna göre ele alınmalıdır.

Ülkemizde de dönem dönem görüldüğü gibi bazen daha açık, legal faaliyet koşulları olsa da bunlar geçici bir nitelik taşıyan konjonktürel değişimlerdir. İyi bir önderlik, bu geçici dönemleri yakalamayı bilen ve “legal”le “illegal”i ustaca birleştirebilen önderliktir. Önemli olan kitlelere ulaşmamızda ve onların sınıf bilincini yükselterek örgütlememizde, önceden elimizi kolumuzu bağlayacak şekilde araçların kullanımını reddetmemektir. Kullanılacak araçları, somut duruma ve güç dengelerine göre belirlemektir.

Görece “barışçıl” dönemlerde, devrimci durumun görece düşük olduğu süreçlerde “illegal mücadele yöntemlerini bütün legal yöntemlerle birleştirmeyi bilmeyen devrimciler çok kötü devrimcilerdir.” (Lenin, Seçme Eserler, c. 10, s. 156-157, İnter Yayınları) Fakat burada temel mesele bu barışçıl dönemlerin ilelebet kalacağını sanmak, tüm faaliyetini esasta legalleştirmektir. Yani burjuvaziyle savaş dönemlerine olan hazırlığın askıya alınmasıdır. Ve bu dönemler geldiğinde hazırlıksız yakalanmaktır. “… en özgür demokratik ülkelerin burjuvazisinin korkunç bir küstahlık ve zorbalıkla işçileri aldattığı ve savaşın haydutça niteliği üzerine gerçeği söylemeyi yasakladığı 1914-1918 emperyalist savaşı sırasındaki gibi koşullar altında illegal mücadele yöntemlerini kullanmayı beceremeyen ya da kullanmak istemeyen (‘yapamıyorum’ deme, ‘istemiyorum’ de!) parti ve liderlerin oportünist olduğu ve işçi sınıfına ihanet ettiğidir.” (age)

Dikkat edilirse Lenin, ilk alıntıda barışçıl koşullar mevcutken legal yöntemleri kullanamayanlara “çok kötü devrimciler” derken “korkunç bir küstahlık ve zorbalıkla işçilerin aldatıldığının” her türlü söylenmesinin yasaklandığı dönemde illegal mücadele yöntemlerini kullanmayanlara ise “oportünist” demekte ve “işçi sınıfına ihanet” ile suçlamaktadır. Bu ayrım, en başta yaşanan koşulların kitleler üzerindeki etkisi nedeniyle anlamlıdır. Bir tarafta günlük yaşamı sürdürebildiği dönemler varken diğer tarafta hiçbir söz söyleme hakkının olmadığı dönemler vardır. Bu iki dönemin etkileri itibarıyla bile karşılaştırılmaları mümkün değildir.

İçinden geçtiğimiz sürecin rahatlıkla ikinci döneme denk geldiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de başından itibaren olan faşizm, baskı ve şiddetini önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak oranda artırmıştır. Twitter üzerinden verilen en ufak bir tepki bile suç sayılmakta, kazanılmış haklar gasp edilmektedir. (15 Temmuz-5 Ocak tarihleri arasında 12 milletvekili, 144 gazeteci, 656 sosyal medya kullanıcısı tutuklanmış, 52 belediyeye kayyum atanmış, 177 basın-yayın organı kapatılmıştır.) En büyük üçüncü partiye her gün operasyonlar düzenlenmekte, televizyonlardan-gazetelerden devlet yetkililerinin ağızlarıyla her gün muhalif tüm kesimlere tehditler savrulmakta, yeni anayasa ile tüm bunlar yasallaştırılmaktayken sürece önceki dönemin ele alışlarıyla yanıt verilemeyeceği açıktır.

Bu da en başta illegal mücadele yöntemlerinin öne çıkarılması anlamına gelmektedir. Faaliyet yürüten militanların düşmanın başta gözaltı olmak üzere her türlü saldırısına maruz kalması, en başta örgütsel olarak zayıflama demektir. Bunlarla birlikte faaliyetin legalleşmesi düşmanın koyduğu kurallar içinde hareket etmeyi getirmektedir.

Komünist parti dışında faşizmin baskıları karşısında kendini demokratik cephe içerisinde sayan kesimler, gruplar bu mücadelelerinde ilk fırsatta yüzlerini tekrar sisteme dönebilirler. Hakim klikle uzlaşabilme olasılığı her zaman mevcuttur. Bu gerçeklik, demokrasi mücadelesini de sonuna kadar götürebilme yeteneğinin sadece komünistlerde olduğunun gösterir. Bu da demokratik mücadelenin ancak ve ancak demokratik devrim perspektifiyle yapılması durumunda yarı yolda kalmayacağı anlamına gelir. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin arasındaki çalışmada kadrolara, Kürtlere, çevreciler ve ezilen inançtakiler kadar çalışmanın çok yönlü yapılması, saldırılara karşı güçlerin birleştirilmesi zorunluluğuna göre hareket edilip devrim güçlerinin birleştirilmesi örgütlenme çalışmasının gerçekleşmesi gereklidir.

 

İmkansızı zorlamak…

Kendiliğindencilik, mevcut durumu aşamayacağını düşünme, kendini koşullarla sınırlama, “imkansızı gerçekleştirebileceğine inancını kaybetme” sonucu ortaya çıkar. Yazılan ve bahsi geçen hiçbir şey, gerçekleşemez değildir. Liebknecht’in “gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur” sözünü tam da böylesi dönemler için söylendiğini bilmeliyiz.

Hiçbir zorlu dönemden umutsuzlukla, kendini tekrarla çıkılamaz. Bilinen yol ve yöntemler “çekici”, “kolay” gelse de çoğu zaman devrimci çalışmanın aksamasına hatta zaman içinde gerilemesine, iç dinamiklerini yitirmesine bile yol açabilir.

Önemli olan sürece uygun yani somut koşullara uygun davranarak önümüzde duran görevleri yapma kararlılığında olmamız ve bu faaliyetten asla vazgeçmememizdir. Eğer doğru bir yol tutturulmuşsa yenilgiler alınsa bile önemli değildir. Ama yanlış bir yol tutturulmuşsa en iyi zaferler bile sonucu değiştirmez. (Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu