EmekGüncel

SÖYLEŞİ | AtlasGlobal İşçileri: “İşçinin Elindeki Tek Güç Direniştir”

"Emin olun bu direnişlerin hepsi birbiriyle haberdar ve hepsi birbirine destek halinde. Çünkü işçinin elindeki tek güç direniştir. Biz de asla bu işin peşini bırakmayacağız ve hakkımızı alana kadar devam edeceğiz"

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un kardeşi Ali Murat Ersoy’un sahibi olduğu havacılık şirketi Atlasglobal çalışanlarının, şirketin iflasından sonra maaşları, kıdem ve ihbar tazminat ücretleri ödenmedi.

Aralık 2019’dan bu yana maaşlarını alamayan işçiler bir araya gelerek, Atlas Zedeler Adalet Platformu (AZAP)’nu kurdu. Bu isim altında direnen işçiler, her hafta şirket sahibi Ali Murat Ersoy’un İstanbul Suadiye’deki evinin önünde ve Ersoy Turistik Servisleri (ETS) Tur’un Kadıköy’de bulunan genel merkez binasının önünde açıklama yaparak haklarını istedi. Buna rağmen sonuç alamayan işçiler, 3 Aralık’ta ETS Tur’un genel merkez binası önünde direniş çadırı kurdu.

Kurulan direniş çadırının ardından eylemin ses getirmesiyle birlikte işçilerin üzerindeki polis baskısı arttı ve 8 Aralık günü direniş çadırına yapılan polis saldırısıyla işçiler gözaltına alındı.

Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak gözaltına alınan işçilerden Tamer Ercan ile direnişleri üzerine söyleşi gerçekleştirdik.

Patron Ersoy’un haklarınızı gasp etme süreci nasıl başladı?

2019’un Kasım ayından itibaren maaşları ödememeye başladılar. Ondan sonra bu süreçte bizlerle defalarca toplantı yaparak sadece nakit akışında problem yaşandığını, en kısa zamanda bunun çözüleceğini ve yolumuza daha güçlü olarak devam edeceğimizi söyledi defalarca.

Aylar aylar geçtikten sonra bir takım ekipler uçmama kararı aldılar. Üçüncü ayın sonunda da tüm ekip maaşları almadan uçmama kararı aldı. Daha sonra patron Şubat’ın 14’üne kadar çözüleceğini ve uçuşların devam etmesini istedi ama daha Şubat’ın 12’sinde iflas kararı aldılar. Tabii geçen bu sürede de insanların 3 buçuk aylık maaşları birikmiş oldu.

Peki toplamda mağdur edilen kaç işçi var?

Toplamda 2 bin civarında işçi mağdur edilmiş durumda. Bizim toplamda alacağımız 41 milyon lira da para var. Bazı arkadaşlarımızın hem kıdem tazminatları hem ihbarları var, bazı arkadaşlarımızın ise sadece ihbarları var. Para alamama süreci nasıl gelişti?

Patron Ağustos ayında bizimle mutabakat yapmaya çalıştı. Bu görüşmede patron paramızın bir kısmını ödemeyi teklif etti bizim de çoğunluğumuz bunu kabul etti. Eylemlerin etkisi olduğunu ve bu eylemlerin kazanımı olduğunu düşündük açıkçası. Ancak Ağustos ayının ardından da herhangi bir ödeme yapmadı.

Bir süre sonra patron, benim de dahil olduğum 4 arkadaşı toplantıya çağırdı. Toplantıda direniş gösterdiğimizi, sosyal medyada yazı yazdığımızı ve orada olan 4 arkadaş olmak üzere yazılar yazan herkesi tespit ettiğini ve bize asla ödeme yapmayacağını söyledi.

Ben de böyle bir şeyi yapamayacağını bizim paramızı ödemesi gerektiğini söyledim ve tartıştık. O tartışmanın ardından aynı hafta içerisinde bize ödeme yapacağına dair haber gönderdi. Somut olarak hiçbir şey olmadı, sadece söylenen yalanlar oldu. Ama oradan da bir şey çıkmadı ve biz de bugüne kadar geldik

AZAP’ı kurdunuz siz de sürecin devamında ve eylemselliğe başladınız. Bize bu süreci aktarır mısınız?

AZAP’ı biz şubat ayında kurduk Hava-Sen’in önderliğinde. Mart ayındaki yasaklar başlamadan önce toplu dilekçe verdik ilk olarak. Ve hep birlikte ilk eyleme böyle başladık. Yasaklar süreci boyunca da sosyal medyadan örgütlenerek haber olmaya çalıştık. Ancak bu konuda da ‘kendine kahraman’ diyen kartondan kahramanları da gördük yani. Karşımızda büyük bir güç var bunu biliyoruz.

Ancak dünyanın her yerinde bir bakanın kardeşi binlerce işçiyi mağdur edip iflas yoluna gidiyorsa haber olur ama bu bir tek Türkiye’de haber değeri taşımadı. Bunun nedeni de Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ve sahip oldukları kapital. Ana akım medyadaki durum da ortada açıkçası. Buna karşı biz de eylemlerin şiddetini biraz daha artırmayı ve sesimizi duyurmayı seçtik.

Zaten sesinizi duyurmaya başlayınca da polis saldırısına maruz kaldınız ve gözaltına alındınız. Size neyi gözaltı gerekçesi olarak gösterdiler? 

Tabii. AZAP’ın ilk defa bir paylaşımı 1 milyonu aşınca ertesi günü arkadaşlarımızda gözaltına alındık. Büyük ihtimal Mehmet Nuri Ersoy’un talimatıyla, ETS Tur çalışanlarının şikayeti üzerine ‘huzuru bozmaktan’ gözaltına alındık. Biz orada zaten dedik ki, polis bize nereyi gösterdiyse oraya oturduk, giriş-çıkışları engellemiyorduk. Polisler de bunu biliyordu ama yukarıdan gelen talimatla gözaltına alındık.

Üstüne emsali görülmemiş bir şekilde hem yurtdışı yasağı hem de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldık. Bu yurtdışı yasağı da aslında bizim ileriye dönük çalışmalarımızı kısıtlayıcı bir ceza. Çünkü havayolu çalışanlarıyız, hayatımız yurtdışında geçiyor. Bize yurtdışı yasağı vermek demek bizim 2 yıl boyunca herhangi bir yerde çalışamamamız demek. Zaten şu anda birçok arkadaşımız işsiz, benim görüştüğüm bir işyeri var ama bu durumda yurtdışına çıkamazsam beni işe almayabilir. Yani bizi açlıkla terbiye etmek istiyorlar.

Son olarak şunu soralım. Bugün birçok yerde işçi direnişleri var. Sizin direnişiniz de dahil olmak üzere devam eden işçi direnişlerine dair ne söylemek istersiniz?

Biz eylemlerimizi kesinlikle geliştireceğiz. Yani bir kere hakkımız olanı almadan bu eylemleri durdurmak söz konusu değil. Çünkü önümüzde çok güzel örnekler var; Bağımsız Maden-İş’le direnen ve haklarını kazanan Somalı maden işçileri, şu anda direnmeye devam eden Ermenek işçileri, dört yıldır savaş veren Bimeks işçileri, 14 yıldır hala alacaklarının peşinde olan Uzel işçileri gibi tüm hak kaybına uğrayan arkadaşlarımızla dayanışma içerisindeyiz.

Ve emin olun bu direnişlerin hepsi birbiriyle haberdar ve hepsi birbirine destek halinde. Çünkü işçinin elindeki tek güç direniştir. Biz de asla bu işin peşini bırakmayacağız ve hakkımızı alana kadar devam edeceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu