GüncelMakaleler

YORUM | Emperyalist-Kapitalist Sistem, Kriz, Yoksulluk ve İşgal

"Emperyalist saldırganlığın savaş tehlikesini içerecek boyutta artığına ve gün geçtikçe faşist terörün tırmandığına işaret ediyorsak, genel manada hareket tarzımızı, propaganda faaliyetlerimizi bu objektif duruma göre yürütmemiz gerekir."

Emperyalist-kapitalist sistemin krizinin derinleşmesi, kaçınılmaz olarak emperyalistler arasında süren pazar rekabetini, nüfus alanlarını genişletme mücadelesini daha da keskinleştirir. Tekellerin azami kâr hırsı tıpkı bugün Ortadoğu ve benzeri bölgelerde olduğu gibi beraberinde çatışmaları getirir ve sömürü politikalarının artmasına yol açar. Hiç kuşkusuz böylesi süreçlerde emperyalist merkezler de derin bir sessizliğe bürünmüyor. Bilakis krizin etkileri yönetenlerle yönetilenler arasındaki çelişkileri, geniş yığınların hoşnutsuzluğunu daha da görünür hale getirir. Bu gerçeği bugün birçok kapitalist-emperyalist merkezde görmek mümkün.

Yine işletmelerin kapasitesinin altında çalıştırılması, işsizliğin çığ gibi büyümesi, sistemin içinde bulunduğu krizin boyutunu gösteren diğer önemli göstergedir. Bu anlamıyla bugün birçok ülkede resmi kurumlar tarafından işsizliğe dair sunulan rakamlar gerçeği yansıtmasa da, yine de rakamların büyüklüğü, emekçilerin düşen alım gücü ve yoksulluktan dolayı açığa çıkan sefalet tablosu ve krizin sonuçları hakkında bize somut veriler sunmakta.

Tarihi tecrübelere baktığımızda, böylesi kriz dönemlerinde emperyalist tekellerin azami kârlarını korumak için aşırı silahlanmaya yöneldiklerini görürüz. Bugün de yaşanan budur. Bölgesel düzeyde yaratılan çatışmalar, emperyalist müdahaleler kaçınılmaz olarak silahlanmayı daha da artırıyor. Bu çatışmalar yani ekonominin askerileştirilmesi, kısmen de olsa krizleri hafifletebilir. Ama bir bütün olarak bu sömürücü-soyguncu sistemi krizden çıkaramaz. Eğer bugün kimi ülkelerde emperyalist tekellerin sözcüleri artan savaş tehlikesinden söz ediyorlarsa, bu söylemlerin ciddiye alınması gerekir. Çünkü krizin aşılması için alınan tedbirler yeni büyük krizlerin de habercisi niteliğindedir. Her şeyden önce, genel manada iktisadın askerileştirilmesi, geniş yığınların ihtiyacı olan tüketim mallarının üretiminin sınırlandırılması, vergilerin artırılması vb. tedbirlerin alınmasına yol açar.

Bugün Türkiye coğrafyasında sokakların sesi ile iktidar sözcülerinin açıklamalarını karşı karşıya koyduğumuzda tam da yukarıda ifade ettiğimiz kareleri görürüz.

İktidar sözcüleri; “Vatan, millet, bayrak” propagandası eşliğinde İHA’lardan, SİHA’lardan, Altay Tanklarından, füzelerden ve tabi ki, “iç ve dış düşmanlar”dan söz ediyor.

Sokaklar ise artan ev kiralarından, işsizlikten, düşük ücretlerden, açlık ve yoksulluktan söz ediyor. Öyle ya, silahlar karın doyurmuyor, barınmayı sağlamıyor, vergileri düşürmüyor. Evet tüm bunlar gerçek ama en az bunlar kadar gerçek olan diğer bir olguysa, dünyada esen gericilik dalgası, her fırsatta ırkçı milliyetçiliğe, dini gericiliğe hayat öpücüğü veriyor. Dolayısıyla bu ırkçı propagandaların da sokakta bir karşılığı oluyor. Ve bu da faşist terörün daha da pervasızlaşmasına yol açıyor. Emperyalist merkezlerde iç faşistleşme, yabancı düşmanlığı kriz derinleştikçe daha da artıyor.

Ve tüm bunlar bize şunu gösteriyor: Kapitalist emperyalist sistemin krizi, devrim için ortaya nesnel koşullar sunuyor. Ama eğer ortada bu koşulları devrim lehine çevirecek sınıf bilinçli proleter bir güç yoksa veya zayıfsa, yığınların bu öfkesi kimi zaman gerici, kimi zaman ise reformist kanallara akar. Ve sonuç itibariyle sistemin çarkları içinde tükenir. Elbette ki bu sömürücü sistem devam ettikçe, yeniden dirilişler kaçınılmazdır.

Analizde gerçekçi, uygulamada yaratıcı olmalıyız

Emperyalist saldırganlığın savaş tehlikesini içerecek boyutta artığına ve gün geçtikçe faşist terörün tırmandığına işaret ediyorsak, genel manada hareket tarzımızı, propaganda faaliyetlerimizi bu objektif duruma göre yürütmemiz gerekir.

Sorunun daha iyi anlaşılması ve görevlerin somutlanması için G.Dimitrov yoldaşın “İşçi Sınıfının Faşizme Karşı Birliği” konuşmasını –ki bu konuşma “Komünist Enternasyonal’in 7. Dünya Kongresi’nde 13 Ağustos 1935” tarihinde yapılmıştır– günümüze yaratıcı bir tarzda uyarlamak gerekir. Bugün asıl üzerinde durmamız ve kavramamız gereken nokta; proleter bakış açısıyla mevcut durumun analizi, buna uygun görevlerin belirlenmesi ve bu görevlerin yaratıcı bir tarzda uygulanmasıdır. Bu yaratıcılık, halk güçlerinin ittifak ve eylem birliği sorununu içeriyor. Bu yaratıcılık, geniş yığınların örgütlenmesini, bu örgütlemeyi sağlayacak olan yeni militan kadroların açığa çıkarılmasını, var olanların proleter düşünüş tarzına uygun olarak teorik donanımlarının yükseltilmesini içeriyor. Bu yaratıcılık, enternasyonal mücadeleyi önemsemeyi, uluslararası komünist güçler arasında ideolojik, politik bir ortaklaşmayı yaratmayı içerir.

Tüm bunları başarabilmemiz için aşağıda aktaracağımız tarih tecrübelerden ögrenmeliyiz. Eğer gelecek geçmişin olumlulukları üzerinde inşa edilecekse, o zaman öğrenme eyleminde derinleşmeliyiz.

Bu görevin başarıyla yerine getirilmesi için birincisi, komünistlerin Marksist – Leninist analiz silahını, sınıf güçlerinin kendi gelişimleri içinde somut durumunu ve konumlanmasını ayrıntılı olarak irdeleyip faaliyet ve mücadele planlarını buna uygun hazırlamak suretiyle ustalıkla kullanabilmeleri şarttır. Yoldaşlarımızı sıklıkla harekete geçmekten alıkoyan, tasarlanmış hazır şablonlara, karşılığı olmayan ezber sloganlara düşkünlüklerini acımasızca bertaraf etmeliyiz. Marksist-Leninist analiz bilgisi ve becerisinden yoksun komünistlerin, bu analiz yerine genel söylemlere ve genel sloganlara başvurma durumlarına kesin bir son vermeliyiz. Örneğin ‘krizde devrimci çıkış’ sloganı -hangi koşullar altında, sınıflar arasındaki güç ilişkisinin hangi durumunda, proletaryanın ve emekçi kitlelerin hangi devrimci olgunluk derecesinde, komünist partinin etki gücünün hangi düzeyinde krizden devrimci bir çıkışın mümkün olabildiğini açıklayan hiçbir ciddi girişimden bulunmaksızın- ortaya atılabilmektedir. Oysa böyle bir analiz olmadan benzeri tüm sloganlar, güncel görevlerimizin sadece belirsizleşmesine neden olan içi boş birer söyleme dönüşür…”

Devamla “İkincisi, diri insanlara ihtiyacımız var; işçi kitlesinin içinden gelen, onun günlük mücadeleleri içersinde yoğrulmuş, mücadele kararlılığına sahip, proletarya davasına adanmış insanlara, kongremizin kararlarını enerjik bir şekilde bizzat uygulayacak insanlara ihtiyacımız var. Bolşevik, Leninist-Stalinist kadrolar olmadan, emekçilerin faşizme karşı mücadelede karşı karşıya kaldığı devasa sorunları çözemeyiz.

Üçüncüsü, Marksist-Leninist teori pusulasıyla donanmış insanlara ihtiyacımız var. Bu pusulayı hakkıyla kullanamayanlar, dar pratikçilik batağına düşer, ileriyi göremez, ancak olaydan olaya çözüm bulur, kitlelere nereye yöneldiğimizi, ne için mücadele ettiğimizi ve emekçileri hangi hedefe götürdüğümüzü gösteren geniş mücadele perspektifini kaybeder.

Dördüncüsü, kararlarımızı hayata geçirmek için kitlelerin örgütlenmesine ihtiyacımız var. İdeolojik ve politik etkimiz tek başına yeterli değildir. Hareketin kendiliğindenliğine odaklanmaya -ki bu bizim başlıca zaaflarımızdan biridir- bir son vermeliyiz. İnatçı, uzun ve zahmetli, sabırlı, kimi zaman verimsizmiş gibi görünebilen bir örgütlenme çalışması olmadan, kitlelerin komünizme yönelmeyeceğini hatırda tutmamız gerekir. Kitleleri örgütleyebilmek için kararlarımızı sadece komünistlere değil, en geniş emekçi kitlelere de benimsetmenin Leninist-Stalinist sanatını öğrenmeliyiz. Kitlelere, kitabi söylemlerin diliyle değil, kitlelerin davasının militan diliyle, sarf edilen her sözcükte, her düşüncede milyonların düşünce ve duygularının yansıdığı bir dille hitap etmeyi öğrenmek gerek.”(1)

En son söyleyeceğimizi en başta ifade etmeliyiz ki, Dimitrov yoldaşın “ihtiyaç” olarak belirlediği her şeye bugün enternasyonal proletaryanın, devrimci hareketin daha çok ihtiyacı vardır. Kadrosal anlamda zayıflayan ve dolayısıyla, kitlelerden önemli oranda kopan bir devrimci hareketin, somut durumu analiz etmede-kavramada ciddi sorunlar yaşaması kaçınılmazdır. Kavrayışta yüzeysellik, yaratıcılığı engeller, dogmatizme davetiye çıkarır. Subjektivizm, ezbercilik, karşılığı olmayan söylemler – kararlar böylesi bir iklimde boy verir. Kısacası “somut koşulların somut tahlili” bilimsel yönteminden uzaklaşılır. Hal böyle olunca sağ ve sol sapmalar devrimci hareketin iktidar yürüyüşünü önemli oranda darbeler.

Hiç kuşkusuz Marksizm-Leninizm-Maoizm pusulasıyla güçlü bir kadro hareketi yaratılabilir. Yani proleter ideolojiden netlik, teorik birikimde yetkinlik, kitle çizgisinde militanlık bir zorunluluktur. Kitlelerin devrimdeki rolü de ancak bu bilinçle, duruşla kavranabilir.

(1)Bolşevik çalışma/Enternasyonal Deneyimi  s. 200 – 201

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu