GüncelMakaleler

SENTEZ | 200. Sayımızda Gazetemize; Okumak, Yazmak ve İlerlemek Bağlamında Yeniden Bakmak

"Açık ki yayın son tahlilde sınıf mücadelesine yönelik müdahalelerimizin, buna dair kurumsallaşmalarımızın, faaliyetimizin bir yansımasıdır. Bu açıdan bakıldığında yayının niteliği, aynı zamanda sürece ve mücadeleye dair ortaya konulan pratiklerin ve buradan elde edilen deneyim ve birikimlerin de bir sonucudur da"

Lenin, amatörlüğe karşı yazdığı “Ne Yapmalı?” kitabında devrimciler örgütünün nasıl inşa edileceğini anlatır. “Ne Yapmalı?” kitabını, devrimci grupların dağınıklığına, kendiliğindenliğine ve ekonomizmine karşı koyuşun sembolü olarak niteleyebiliriz.

Mevcut bir iktidara karşı “siyasal savaşım veren gizli bir devrimciler örgütü”nün nasıl olacağının ortaya konduğu kitap, bir gazetenin kolektif bir örgütleyici olma misyonunu ele alışı itibariyle bizler için temel başvuru kitaplarındandır.

Gazetemizin 200. sayısı vesilesiyle gazetenin örgütleyici rolünü, çeşitli yönleriyle güncel bir yoruma tabi tutmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Politik mücadelenin bir parçası olan yazılı basın, kitlelerle ilişki kurmada, siyasal çizgimizi taşımada ve kadro, militanları eğitmede halen yeri doldurulmayan bir araçtır.

Bu gerçekliğin bir yansıması olarak gazetemizin andaki misyonu, görevi ne olmalıdır vb. soruları güncel duruma paralel şekilde yanıtlayabilmeliyiz.

Bir gazete yalnızca kolektif bir propagandacı ve kolektif ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir de. Bu bakımdan, yapım halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye benzetilebilir; yapının dış kenarlarını belirtir ve yapıcıların birbirleriyle temasını, işbölümünü ve örgütlü çalışmalarının meydana getirdiği ortak sonuçları görmelerini sağlar. (Lenin Ne Yapmalı? Sol Yay. Sf:177)

Lenin’in tanımlamasıyla “kolektif propagandacı, kolektif ajitatör ve kolektif örgütleyici” olan gazetenin araçsallığının bizler açısından güncel anlamına odaklanacağız. Bu tanımlama en bilinen anlamıyla gazetenin misyonunun fikirleri yaymasıyla sınırlanamayacağını ifade etmektedir.

Lenin’in 1900’lü yıllarda gazetenin misyonu ile ilgili yaptığı belirleme en başta gazetenin “kolektif örgütleyici” olması bakımından bizler açısından günceldir. Teknolojinin gelişmesine paralel düşüncelerin yayılmasını hızlandıracak çeşitli olanaklar açığa çıktı.

Bu başlıktan doğru gazetenin misyonu da bizler açısından değişti/değişmek zorunda. Günümüz koşullarında ezilenlerin bakış açısından yapılacak haberciliğe ihtiyaç var ancak bu ihtiyaç bugün büyük oranda internet üzerinden yayın yapan habercilikle de giderilebilmektedir.

Nitekim internet haberciliği ve sosyal medya, yazılı basının haber merkezli oluşunu geri plana atmış durumda. İnternet haberciliğini geliştirmek ve sosyal medyayı aktif olarak kullanmak, ajitasyon/propaganda faaliyetinde olmazsa olmazlar arasına girmiş durumda. Ancak biz burada daha çok gazetenin örgütleyici yönüne, eğitim aracı olma yönüne, örgütsel ve toplumsal meselelerin gazete aracılığıyla işleniş biçimine odaklanacağız.

 

Gazete temel bir örgütleyicidir

Lenin “canlı siyasal eyleme başlamanın tek yolu canlı siyasal ajitasyonlardır” der. Bunun da sık sık çıkan ve düzenli biçimde dağıtılan bir gazete ile mümkün olacağını vurgular. Bu vurgular yapılırken içinde bulunulan sürece de atıflar yapılmaktadır.

Devrimci durumun gerilediği, toplumsal mücadelenin zayıfladığı, düşmanın çok yönlü saldırılarının ivme kazandığı bir aralıkta olduğumuzun altını sıklıkla çiziyoruz. Böylesi bir süreçte gazetenin devrimci bir örgütü toparlayan önemli bir faktör olduğu reddedilemez.

Hem örgütsel hem de politik açıdan bir dizi ihtiyacı gazetenin karşılayabilme potansiyeli vardır.

Politik iktidar mücadelesine kilitlenmek, devrimi örgütlemeyi kendi yaşamımızdan başlayarak kitlelere nüfuz eden bir etkiye dönüştürmek ısrarla kitlelerin örgütlenmesine yönelmekten geçmektedir. Elimizde bulunan her araç bilinç taşıyıcı ve örgütleyici misyonun ötesinde mücadelenin parça parça yükseltilmesi anlamına gelmektedir.

Devrimden çıkarı bulunan geniş emekçi yığınlarla kurduğumuz ilişkide kilit noktada işlev kazanan gazetemiz düşüncelerimizi ve politikamızı kitlelere götürmede önemli bir köprü görevi görmektedir.

Bu nedenle gazeteyi işlevli bir araç haline getirmek için ortaya koyduğumuz ısrar ve çaba kitlelerle sistemli politik bir bağ yaratmak için bilinç taşımayı kurumsallaştırmak, örgütlenmeyi sürekli hale getirmek anlamına gelmektedir.

Kitle çalışmasında araçsallaşan gazetenin içerik ve niteliğinin geliştirilmesi için attığımız her adım bilinç taşıma eyleminin amacına ulaşması, süreklileşmesiyle örgütlülüğe dönüştürülmesi anlamına gelmektedir.

İdeoloji ekseninde güncel politika yapmanın ve bu politikayı alana taşımanın süreçten kopmamak, anı yakalayan politikalar üretmek ve bunu yaymak toplamda canlı bir ajitasyon-propaganda faaliyeti örgütlemenin kitlelere politikaların taşınmasında önemli bir işlevi olduğu gün gibi ortadadır.

Bu işlevi gazetenin yerine getirilebilmesi için içerik ve nitelik tartışması önemli bir yerde durmaktadır.

Kadro ve militanların eğitimi meselesi bu sürecin öne çıkan ihtiyaçlarından biridir. Ayrıca gazete, kadro ve militanların güncel ihtiyaçlar temelinde gelişip, ilerleme sürecinde de önemli bir örgütleyicidir. Bu gerçeklikten hareketle sürece yön vermek zorundayız.

 

Gazetenin niteliği ve içeriği belirleyicidir

Gazetenin örgütleyici araca dönüşebilmesi ise niteliği ve içeriğine doğrudan bağlıdır. Toplumsal ve örgütsel meselelerde günceli yakalayan bir gazete örgütleyici olabilir. Toplumun çeşitli katmanlarından beslenen, kitlelerin ihtiyaçlarını ve sorunlarını çok yönlü işleyebilen bir yayın çizgisi hâkim olursa gazete kitlelerle temasta etkili bir araç haline gelebilir.

Sürekli kendini tekrar eden, tek yönlü, kitlelerden beslenmeyen, güncel durumla bağı olmayan, bilimsellikten ve araştırma- incelemeden yoksun bir yayın çizgisi ile gazetenin örgütleyici rolünü oynayabilmesi mümkün olmayacaktır.

İçeriğin günceli yakalayabilmesi ve gazetemizin hem örgütsel bir eğitim aracına dönüşebilmesi için hem de kitlelerle aramızda köprü olabilmesi için güncel gerçeklikten beslenmesi zorunluluktur.

Kadroların gelişimi açısından ideolojik, politik, örgütsel meselelerde anın ihtiyacını bütünlüklü ve sistemli biçimde işlemek gerekir. Kadro ve militanlar böylelikle mevcut gerçekliği bütünlüklü görme olanağına sahip olur. Aynı zamanda politik gündemlere, yönelimlere, örgütsel meselelere ortak pencereden bakabilme zemini doğar.

Gazetede örgütsel ve toplumsal konuları ele alış nasıl olmalıdır

Gazetede ele aldığımız örgütsel veya toplumsal konular esasen devrimin ya da devrim sürecinin çok yönlü gelişimiyle ilgilidir. İbrahim yoldaş, sınıf mücadelesinin çok yönlü oluşundan bahsederek onun sağına soluna sınır kazıkları çakmayalım der.

Gazetemizde ilgili konuları ele alışımızdaki özen ve çok yönlülük de mücadelenin sınırsızlığı ile ilgilidir. Sosyoloji, siyaset, şiddet gibi konuları içerisine alarak ilerleyen devrim aynı zamanda pedagojik bir süreçtir. Devrim süreciyle birlikte ele alacağımız pedagoji ise kitlelerin ve ardından politik öznelerin bilinç seviyesiyle ilişkilidir.

Yayınımızda konuları ele alırken onun hedefi gerek örgütlü yoldaşlarımızın gerekse okurlarının bilinç seviyesini (kitlelerin bilinci esasen kendi pratik deneyimlerinden gelir, gazetemiz burada iyi bir pekiştireç ve yönlendirendir) kademe kademe yükseltmek olmalıdır.

Bu da gazetemize yazan herkesi yazmış olmak için yazmanın ötesine geçmeye zorlamaktadır.

İhtiyaçlarımıza cevap olabilmesi ve gazetemizi iyi bir eğitim aracına dönüştürebilmek için yazmak, her yazının hedefine aldığı somut birkaç meseleyi -daha fazla değil- irdelemesiyle sağlanabilir.

Onlarca alt boyutu olan örgütsel konuları ele alırken yöntemimiz nasıl olmalıdır?. Demokratik merkeziyetçilik, örgütsel güven, kadro siyaseti vb. birçok konu da bugün yazıyorsak, yazımız güncel olmalıdır. Yazıyı sadece konunun teorik kısmına sıkıştıramayız. Çünkü kuram veya teori pratiğin içerisinden doğar.

Biz etrafta olup bitenleri, onların nedenlerini ve sonuçlarını ne kadar doğru yorumlayabilirsek teorilerimizde o kadar güçlü olur. Ustaların kuramlarının güçlü olmasının nedeni, pratikte yaşananları doğru adlandırabilmeleriydi. Pratikle teori arasındaki bu bağ örgütsel her konunun güncellenerek yazılmasını şart koşmaktadır.

Demokratik merkeziyetçilik sorununa ilişkin mi yazmak istiyoruz, bugün demokratik merkeziyetçilik sorununun yaşanma biçimi nedir, hangi toplumsal izdüşümden beslenir ve bunun çözümü nasıl olmalıdır? vs. sorularına doğru cevap verebilmiş olmamız gerekir.

İlgili olayı, onu açığa çıkartan toplumsal nedenle ilgilenmeli ve örgütün bugününe uygun gerçekçi sonuçlar çıkartmalıyız. Bu iki konuyu -örgütsel ve toplumsal konuları­- doğru ele alabilirsek hedeflerimizi doğru saptayabilir, rotamızı hedeflerimize ulaşabilecek en kolay yoldan oluşturabiliriz.

Unutmayalım, insanlar bizim kelimelerimizi okumazlar, ne demek istediğimize yoğunlaşırlar. Onun için kelime oyunları ya da laf cambazlıkları yerine kısa ve öz olarak ne yapmamız gerektiğini yazalım. Doğal olarak gereksiz süslemelerden oldukça kaçınmamız ve hızlıca sadede gelmemiz gerekir.

Nasıl okuyoruz nasıl yazıyoruz?

Nasıl okuduğumuz ve nasıl yazdığımız meselesi niteliğin yükseltilmesinde tayin edici bir yerde durmaktadır. Okuyarak ve yazarak gazeteyi eğitim aracı haline getirebiliriz.

Faaliyetimizin gözü, kulağı ve sesi olan gazetemize yaklaşım mücadeleye yaklaşımımızdan ayrı tutulamaz. Mücadelenin bizim yaşamımızda kapladığı alana paralel olarak gazeteye daha fazla veya daha az önem ve özen gösterdiğimiz bir gerçekliktir. Ancak yazı yazmayan, yazmak için araştırma inceleme yapmayan bir devrimci olamaz. Bunu daha ince söylersek, yazı yazmamak devrimciliği eksiltir.

Bütün ustalar, bilinçlenmeye başladıkları ilk andan itibaren yaşamları boyunca kalemlerini ellerinden düşürmemişlerdir (Kaypakkaya ve Demirdağ yoldaşların yaşamları bu açıdan düşünülebilir). Devrimci önderlerin bu ortak yanı tesadüfi olamaz…

Okurken ya da yazarken gösterdiğimiz özen, ayırdığımız zaman sınıf mücadelesindeki ciddiyetimizden gelir. Öyle ki, bir kişinin pratik faaliyete yaklaşımı nasılsa gazeteye ve yazmaya yaklaşımı da odur diyebiliriz.

Düşünce dünyası dağınık, iç disiplinini sağlayamayan, araştırma, inceleme, okuma meselesini günlük yaşamının bir parçası haline, devrimci çalışmanın temeli haline getiremeyen bireylerin kaleminden çıkan yazılar tamda kendi yaşamlarının ve düşünce düzlemlerinin bir tezahürü olmaktadır. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.

Çoğu zaman bir konuyla ilgili yazarken özel bir araştırma, inceleme çabası içine girmeden genel geçer, kulaktan dolma, yer yer eskimiş “bilgi”lerimizle yazabiliyoruz. Bir konuyu özümseyerek incelemek yerine genellemelerle sayfalar doldurabiliyoruz. Sıkça rastladığımız “uzun ve işi boş” makalelerle yarattığımız tablonun yazmış olmak için yazıldığının göstergesi olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Değiştirmek istediğimiz bir gerçeklik olduğunu unutmamalıyız.

Oysa yaratmamız gereken, ihtiyacımız olan bu tablonun tam tersi. Yazma eyleminin gerekliliğini kavramada bu eylemin hem kişisel gelişimimiz hem de kolektife sunacağı katkıyla birlikte düşünmeyi öğrenmeliyiz. Yazmanın düşüncelerimizi sistematize etmede etkili bir araç olduğunu unutmamalıyız.

Düşüncelerimizi düzene sokmakta, neden-sonuç ilişkisini veya işlediğimiz konu özgülünde birbirleriyle olan bağlantılarına göre düzenlemede yaşadığımız sorunları yazmaya yönelerek aşabiliriz. Düşüncelerimizi sistemli olarak organize ettiğimiz oranda yazma kabiliyetimiz artacaktır.

Değiştirmemiz gereken bir başka yaklaşımda yazılar konusundaki “memnuniyetsizlik” hali. Elbette ki okuduğumuz her şeyi beğenmek, desteklemek zorunda değiliz. Kaldı ki, sorgulayıcı ve eleştiren bir gözle okumak oldukça önemli. Ama bütün bu “eleştiren ve sorgulayan” tutumu kendimizi, değiştirme sorumluluğunun dışında tutarak yapıyorsak burada bir sorun var demektir.

Bu tutum geliştirmeye ve ilerletmeye değil sadece mahkûm etmeye sevk eder. Bunun da kişiye ya da kolektife bir faydasının olmayacağı gün gibi ortadadır.

Bunun yerine yazınlarımızın daha nitelikli, aydınlatıcı olabilmesi için kendimizden başlayarak bilgi, birikim deneyimleri ile yayınlarımıza katkı sunabilecek herkesi harekete geçirmeyi hedeflemeliyiz. Ancak bu şekilde hareket edersek yayınlarımız sürekli bir gelişim içerisinde örgütlenmenin bir aracı olmaya devam edecektir.

Okuma meselesi de yazma pratiğinin bir yansıması olarak şekillenmektedir. Bazen okuyup geçiyoruz. Hatta bazen internetten şöyle bir göz atıp geçiyoruz. Yani gazetenin bir eğitim aracı olmasına layık bir özen ve ciddiyetle okumuyoruz. Okuma aşamasını öneri, değerlendirme, düzeltme gibi katkılarla pekiştirmeliyiz.

Okuduğumuz şeyle ilgili düşünce ve önerilerimizi ciddiyetle kolektife sunmalıyız. Ayaküstü, yapılan yüzeysel değerlendirmelerle derinlikli bir değişim yaratmanın olanağı yoktur. Bu yüzden okuduklarımızla ilgili düşüncelerimizi özen ve ciddiyetle kendi görüş ve değerlendirmelerimizi sistemli hale getirerek kolektife sunmayı öğrenmeliyiz.

Gazetemiz çok farklı yönlerden gelen ve kendini çok yönlü geliştirme kaygısı taşıyan insanlardan, alanlardan beslendiği sürece işlevini yerine getirebilir.

. Alan ve bölgelerde çeşitli enstrümanlar ve biçimlerde mücadeleyi sürdüren ve aynı pusuladan beslenen devrimcilerin yayını, bir bakıma kendi faaliyetlerinin bir izdüşümü olarak görmesi doğru olandır.

Aksi durumda yayın sadece işin mutfağında çalışan birkaç kişinin sorumluluğu haline gelir ki bu yukarda Lenin’den doğru yaptığımız vurguların boşa düşmesi anlamına gelecektir.

Bu bağlamda faaliyetin gelişmesine ve kurumsallaşmaya paralel pek çok alandan yoldaşlarımızın değerli katkıları ve özverileriyle yayınımızın niteliği adına umut var eden adımlar attığımızı söylemek mümkündür. Şimdi sıra bu adımları süreklileştirmek ve kalıcılaştırmakta!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu