GüncelManşet

OKUR POSTASI | Ne Hızır Paşalar bitti ne de Pir Sultanlar!

Gündelik yaşamda karşımıza çıkan şeyler bazen o kadar doğallaşıyor ki, biz onların bir yeraltı edebiyatı romanının öyküsü gibi absürd olduğunu fark etmeyebiliyoruz. Devletin uygulamalarını da bir distopya romanı içinde bulmak pek zor olmasa gerek…

7 Haziran sonrası başta Kürt halkı olmak üzere devrimci ve demokrat kamuoyuna yönelik saldırıların startını veren AKP hükümeti, devletin tüm zor aygıtlarını bu saldırılar ekseninde seferber etmişti. Ardından yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile egemenler açısından bu kriz fırsata çevrilerek işçi ve emekçilere yönelik bir silah olarak kullanılmaya başlandı. İlan edilen OHAL, devlet açısından yasama-yürütme-yargıyı “tek” elde toplamak için yasal bir adım iken bu zemine kitleleri mahkum etmek, bu zemine karşı duran unsurlara karşı saldırılarını derinleştirmek için çalışmalarına ilk günden bu yana başlamış bulunuyor.

OHAL’in ilan edilmesiyle birlikte üniversitelere yönelik saldırılarını rektörler, mahallelere dönük uygulamalarını muhtarlar üzerinden yürüten AKP, toplumsal çürümeyi planlayarak bekçilik uygulamasıyla mahallelerde ajanlaştırma çalışmalarını derinleştirmeyi hedefliyor. Mevcut iktidar ekonomik ve sosyal saldırılarını tek merkezden yaşamın her alanına yönelik ayrı ayrı biçimlerde uygulamaya çalışıyor. Patronlarla görüşerek yapılan anlaşmalarla OHAL’in yükü işçi ve emekçilerin sırtına yükleniyor. Eğitime yönelik saldırılar Eğitim Bir-Sen üzerinden yapılan atamalarla doldurulmaya çalışılırken iktidarın ideolojik argümanlarıyla donatılmış “öğretmen”ler aracılığıyla öğrenci gençlikle sıkı ideolojik bağlar kurmak hedefleniyor. Mahalleler de toplumsal yapıya mahallelerin iç dinamiklerine yönelik yapılan saldırılar “kentsel dönüşüm” projeleri muhtarlar üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Bu şekilleniş içerisinde yer bulamayan unsurları tecrit ve ihraç ederek yaratılan boşluklar kayyumlar atanmaya çalışılıyor. T. Kürdistanı’nda onlarca il yüzlerce ilçe binasına kayyum atandı. Devletin Kürdistan’daki politikalarını yerel ayağını oluşturan bu kayyumlar devletin ajanlaştırma kültürel yozlaşma çalışmalarını uygulamayı hedefliyor.

Efrin’e yönelik işgal girişimiyle birlikte T. Kürdistanı’nda da saldırılarını yoğunlaştıracağını belirten TC devleti askeri ayağıyla Karayazı gibi devrimci dinamikleri içinde barındıran bölgeleri zor yoluyla baskı altına almaya çalışırken, Kürt kentlerinin merkezlerinde kayyumlar üzerinden oluşturulan memur ağıyla ajan faaliyeti yürütülmek isteniyor. Geçtiğimiz günlerde Van Edremit ilçe belediyesine yönelik atanan kayyum ilçe milli eğitim müdürlüğüne gönderdiği yazıyla öğretmenlerinde bu çalışmalara katılmasını istiyor. Bu talebini birkaç maddede somutlayacak kadar açık net bir çağrı yapabiliyor. “Örgüte müzahir kişilerin olduğu mahalleler var” diyerek “Bu mahallelerde çalışmalar yürütülmeli ve bu çalışmalar da fotoğraflanarak arşivlenmeli” şeklinde devam ediliyor. “Okul müdürü ve müdür yardımcılarının yapılan bu hane ziyaretlerinde mümkün olduğunca öğretmenlere eşlik etmeleri, okul aile birliğini ve gerek görüldüğü durumlarda mahalle muhtarlarını da bu çalışmalara katarak işbirliğini sağlamaları” çağrısı yapılıyor. Ancak bu çağrıyı yapanlar tarihten öğrenemediklerini pratikte öğreneceklerdir. Dün ajanlaştırma bir halkı teslim alma çabaları nasıl direnişlerle, serhildanlarla karşı karşıya kalmışsa bugün de karşılığı bu olacaktır. Toplumsal çürümenin yol ve yöntemlerini arayan AKP hükümeti 100 yıllık TC, yüzlerce yıllık Osmanlı deneyimlerinden halkın öğrendiği mücadele deneyimlerini unutuyor. Tarih boyunca bu saldırıların yürütenler açısından isim değişse de kimlik değişmemiştir. Bugünün Hızır Paşaları kayyumlar olmuşken dünün padişahları bugünün AKP/Saray hükümeti olmuşken elbette halkın Pir Sultanları olmuştur/olacaktır. Elbette toplumsal çürümeyi hedefleyen bu saldırılar halk nezdinde karşılıksız kalmayacaktır. Devletin politikaları kendi kimliğinin teşhirini T. Kürdistanı’nda yapmıştır. Kürt halkı açısından bu gerçek gözle görülür bir gerçek olarak durmaktadır.

Bugün “Alo 140, dikkatli komşu” kampanyalarıyla halkı ajanlaştırmaya yönelik çağrıların şu ana kadar çok küçük çapta dahi olsa geri dönüşünün olması yaratılan toplumsal tahribatın bir ürünü olarak karşımızdadır. Ancak devletin toplumsal çürümeyi derinleştirme çalışmalarına karşılık devrimcilerin bu saldırıları teşhir etmesinin halk kitleri açısından ciddi bir karşılığı olacaktır. Devletin tüm zor aygıtlarını elinde bulundurmasına karşın devrimci demokratlara yönelik saldırılarının bugüne değin boşa düşmesinin esası halkın devrimcilere bugüne kadar sahip çıkmasından kaynaklıdır. Bugün de bu durumun bir tekerrürü olacak saldırılar boşa düşecektir!

 

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu