Güncel

GENÇLİK | Boğaziçi Direnişi Sürüyor

Eylemler örgütlü bir şekilde organize edildikçe sürekli ve başarılı olabilir. Gezi de bunu öğretmişti. Dağınık ve kendiliğinden gelişen tepkiler ağacın kesilmemesine veya kayyumun gitmesine neden olabilir, ancak tahakkümü ortadan kaldırmaz.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atanan Melih Bulu, 15 Temmuz tarihinde yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile görevden alındı. Atandığı günden itibaren öğrencilerin ve öğretim üyelerinin büyük direnişiyle karşılaşan Melih Bulu sürecin başlarında ‘ılımlı’ ve ‘sempatik’ tavırlarıyla kendini meşrulaştırmaya çalışmıştı. “Ben de buralarda benzeri gösterilerde bulundum” gibi cümlelerle ‘iyi polis’ imajını yaratmaya çalışsa da, protesto eden gençlerin öfkesini dindiremedi.

Boğaziçi’nde neler olmuştu?

Ocak ayında R.T. Erdoğan tarafından gece vaktinde yayımlanan kararname ile Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atandığı ilan edildi. Açıklamanın ardından sosyal medyada ve sokaklarda öğrenciler tarafından “Kayyum rektör istemiyoruz” sloganları yankılandı.

Kısa sürede kitlesel protestolara dönüşen öfke, “bu eylemler acaba yeni bir Gezi İsyanı’nın başlangıcı mı?” sorularının da sorulmasına neden olmuştu. Gerçekleştirilen ilk eylemlerde polisin yoğun saldırıları kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı ve Boğaziçi eylemlerine destek büyüdü. Akademisyenler de düzenli olarak kayyuma sırtını çevirme eylemleri gerçekleştiriyordu.

Üniversitenin kapısına takılan kelepçenin görüntüleri yayıldıktan sonraysa salt atanan kayyum değil, üniversitelerin özerkliği de tartışılmaya başlandı. Üniversite yöneticilerinin demokratik yöntemlerle seçilmesi gerektiği öğrencilerin ilk somut taleplerinden biriydi. Bu talebi yaygınlaştırıp, diğer üniversitelerden de destek çağrısında bulunuldu. Boğaziçi Dayanışması ise paylaştığı açıklamada demokratik ve katılımcı bir ‘özyönetim modeli’ talebinde bulundu.

Eylemcilere Karşı Nefret Söylemleri

Uzun süre devam eden protestolarda yüzlerce gözaltı yapıldı ve polisin yoğun saldırılarıyla karşılaşan birçok öğrenci yaralandı. “Darbe çığırtkanlığı yapılıyor” sözleriyle eylemin parçası olan herkes, devlet sözcüleri tarafından hedef haline getirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eylemlerde aktif katılan LGBTİ+’ları temel hedef haline getirmeye çalıştı.

Faşizm saldırılarını artırdığı her süreçte olduğu gibi, o dönemde de erkliğini misliyle göstermişti. Kısacası, devlet tabanını eylemcilere karşı kışkırtmak için her yöntemi denedi.

Kayyum Görevden Alındı

Ancak aylarca süren eylemler ve çalışmalar sonuçsuz kalmadı. Melih Bulu, 15 Temmuz tarihinde R.T. Erdoğan’ın talimatıyla görevden alındı. Öyle ki, bu karardan Melih Bulu’nun da sosyal medya aracılığıyla haberi oldu. Bu durumda Erdoğan’ın kendi atadığı kayyumu, neden geri çektiği sorusunu akıllara getirdi. Elbette öğrencilerin talebine kulak verdiği için değildi, ancak öğrencilerin ve öğretim üyelerinin aylar süren eylemlerinin etkili olmadığını söylemek de mümkün değil.

Gelişen tepkiler büyüktü ve sürekliliği sağlanmıştı. Rektör olarak üniversitenin başına koyduğu Bulu, istenildiği veya beklenildiği gibi karşı koyuşlarla baş edemedi. Hem Cumhurbaşkanı tarafından atandığı için de kendisinin istifa etmesi başına bela açması anlamına gelirdi. Dolayısıyla Bulu iptal edildi ve yerine vekaleten Naci İnci getirildi.

Dakika Bir, Gol Bir

Naci İnci göreve geçer geçmez öğretim üyesi Can Candan’ın görevine son verdi. Belli ki bu bir talimat doğrultusunda gerçekleşti. İsim çok önemli değildi belki de, ama eylemlerde yer alanlardan birine gözdağı vermek için işten çıkarması gerekiyordu. İnci, Bulu’nun ‘sempatik’ görünme çabalarının aksine, ‘dişli’ bir imaj yaratmak istediği gelişinden kısa süre sonra belli oldu. Yoksa neden rektörlük unvanına sahip olur olmaz gözüne birini kestirip işten çıkarsın ki.

Naci İnci Kalıcı Mı?

Akademisyenler geçtiğimiz günlerde yeni rektör için aday listelerini paylaştılar. Amaç toplam 19 adaydan birinin rektör olarak seçilmesini sağlamak, ancak bu listenin bir bağlayıcılığı yok. Yani Cumhurbaşkanı ve YÖK’ün hazırlanan adaylık listesini dikkate alacağının garantisi yok. Ki akademisyenlerin sundukları liste dışında üniversite içinde ve dışında da kendini aday sunan çok isim var. Bunlardan biri de Naci İnci. İnci’nin vekaleten de olsa Cumhurbaşkanı tarafından atandığını ve Candan’ı görevden alarak dikkat çekici icraatla başladığını düşünürsek, Boğaziçi’ne rektör olarak seçilme ihtimalinin çok da küçük olmadığını tahmin edebiliriz.

Peki Bundan Sonra Ne Olacak?

R.T. Erdoğan devletin her kolunda olduğu gibi üniversitelerde de hakimiyetini korumak için belirlediklerini yerleştirmeyi sürdürecek. Üniversite gibi hareketli, dinamik ve muhalefetin gelişebileceği alanları boş bırakması veya denetiminden çıkarması pek mümkün görünmüyor. Ancak İnci’yi seçip rektör olarak görevlendirirse, üniversitede bir ayaklanma olabileceği ihtimalini de öngörebiliyordur. Öğretim görevlileri tarafından hazırlanan listeden bir akademisyenin seçilmesi de açıktan ‘siz kazandınız’ demek olacaktır. Bu nedenle o 19 adaydan birini seçme ihtimali yüksek gözükmese de, karşılaşılacak direnişten çekinerek şaşırtan bir sonuç çıkabilir.

Kayyumun atanmasının ardından üniversitede başlayıp sokaklara yayılan eylemler ve ardından Bulu’nun görevden alınması, gençliğin kendi gücünü yeniden keşfetmesine neden oldu. Aylardır haykırdıkları talep yerine gelmişti. Bu kazanımı bir zafer olarak ilan edenler de oldu. Ancak tartışmalar hala sürmekte. Bulu’nun gidişine zafer değil, başarı demek doğru olacaktır. Zafer elde etme hissi, pasifleştirir. Bu nedenle bu algıdan sıyrılıp, eylemlerin verimini ve başarısını ortaya koyup, gelecek süreçte yaşanacak ihtimallere hazırlıklı olmak gerekir.

Eylemler örgütlü bir şekilde organize edildikçe sürekli ve başarılı olabilir. Gezi de bunu öğretmişti. Dağınık ve kendiliğinden gelişen tepkiler ağacın kesilmemesine veya kayyumun gitmesine neden olabilir, ancak tahakkümü ortadan kaldırmaz. Veya özerk bir yönetim modeline sahip olmayı sağlamaz.

Hatta daha kötü bir tablo çizersek; ‘Bulu’nun yerini aratacak’ yeni bir rektörle karşılaşma durumuna karşı örgütlü gücümüzü yükseltmek hayati önemdedir. Bu nedenle devrimci güç birlikleri çizgisiyle, üniversitelerdeki ortak örgütlenme platformları güçlendirilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu