DerlediklerimizGüncel

Engin Yılzdızoğlu | Yeni faşizm

"ABD, İngiltere ve Avrupa’da, gündemde yeni bir “faşist” tehlikenin olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artıyor"

ABD, İngiltere ve Avrupa’da, gündemde yeni bir “faşist” tehlikenin olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artıyor.

Önce Trump, şimdi Boris
Donald Trump’ın konuşmasını dinleyen kalabalığın, kongre üyesi, Somali asıllı Ilhan Omar’ın adı geçince, aniden “onu geri gönder” sloganıyla “patlaması”, Trump’ın, Hitler’i andırır biçimde “uzaklara bakarak” bir süre sloganları dinlemesi, birçok gözlemciye, 1930’ların Nürnberg meydanlarını anımsattı.

Ana akım medyada ilk kez bu benzerlik vurgulandı, popülizm yerine “faşizm” sözcüğü kullanıldı, Hitler, Mussolini anımsandı.
Salı günü, Financial Times’da Gideon Rachman, “1930’lardan çıkarılacakderslerden” söz ediyordu. Çünkü ırkçılığı, milliyetçi duyguları istismar etmedeki becerisi, Brexit sürecinde birçok kez kanıtlanmış, bir demagog, adeta ikinci bir Trump, Boris Johnson Muhafazakâr Parti’nin başkanlık seçimlerini kazanmıştı, başbakan oluyordu.
Rachman’ın 1930’lardan, çıkarılacak dersin, soğukkanlı, olgun, “bu da geçer” tutumunu benimsemek değil, telaşa ve paniğe kapılmak olduğunu düşünüyordu.

Türkiye deneyimi de bu dersi doğruluyor. Liberallerin, siyasal İslama ilişkin, “iktidara gelince normalleşir” tavrı iflas etti. “Gezi olayı” iktidarı kökünden sarstı.
Trump’ın dört siyah kadın senatöre yönelik, “hep eleştiriyor, sevmiyorsagidebilir” sözleri benim aklıma TV dizisi “Babylon Berlin”deki bir sahneyi getirdi. Faşizm öncesinde geçen dizinin iki sezonunu adeta korku filmi izler gibi izlemiştim.
Dizinin 2. sezonunda bir sahnede, içişleri bakanı, genelkurmay başkanı, başsavcı, Berlin emniyet müdürü, Versay Antlaşması’nı ihlal eden olayları tartışıyorlardı.

Bir aşamada, sanırım genelkurmay başkanı, Berlin emniyet müdürüne, bırakın da buna ülkenin gerçek sahipleri karar versin” deyiverdi. Emniyet müdürü de (Yahudiydi) başını önüne eğdi, sustu.
Trump, Amerika’yı en şiddetli dille, abartarak, yalan söyleyerek eleştiriyor. Ancak, dört senatör siyah kadına gelince, bu eleştiri hakkı ortadan kalkıyor. Dün Alman değilsen, bugün beyaz değilsen eleştirme hakkın olmuyor. Diğer bir deyişle, “saf, özgün” olduğu varsayılan gruptan (erkek egemen: ırk, din, ulusümmet) değilsen susman gerekiyor.

Genel seçimler ve meclis yoluyla
Faşizm, 1930’larda iktidara gelir, rejimini inşa etmeye girişirken, ilk iş olarak parlamenter düzeni yıkıyordu. Bugün faşizm, projesini, parlamenter sistemi kullanarak inşa ediyor.

Faşizm bugün, yasaları değiştiriyor, devlet aygıtının içine yerleşiyor; toplumda egemen hukuk ve “hakikat rejimi”, “disiplin vecezalandırma” araçları ve yöntemleri değişiyor, hatta keyfileşiyor. Muhaliflerin, “saf, özgün” olduğu varsayılan gruptan olmayanların üzerindeki simgesel, fiziki şiddet giderek artıyor.
Faşist lider, hareket bu “devrimi” ekonomik, siyasi jeopolitik krizlerin bireylerde yarattığı korkuyu ve öfkeyi, soyut bir “sisteme”, onun “seçkinlerine”, “saf özgün grubu” kirleten “öteki”ye, çoğu zaman komplo teorileri, paranoya aracıyla kanalize ederek başarıyor.
Bugün faşizmin parlamenter sistemi yıkmadan yükseliyor olması, 1930’lara kıyasla çok daha büyük bir tehlike oluşturuyor.
Birincisi, faşizm, ABD ve Avrupa’da hemen aynı dili kullanarak, yine bir ortak “öteki”, ABD’de ek olarak içeride (muhalefet) ve dışarıda (Çin) yeni “kızıl tehlike” üzerinden “Hıristiyan uygarlığı” çapında inşa etmeyi amaçlıyor. Bugün uluslararası düzeyde kabul gören Steve BannonJordan Peterson gibi güçlü entelektüelleri de var.
İkincisi, teknolojik gelişmelerin düzeyi, izleme, yüz – ses tanıma veri toplama araçlarının, sokaklardan işyerlerine hatta evlerin içine kadar girmeye başlaması, Orwell’in 1984 romanındakinin çok üzerinde bir kontrol, bireyi veriye indirgeme ve yönetme sisteminin hızla yerleşmekte olduğunu gösteriyor.

Bugünün faşizmi, Facebook, Google, Twitter, gibi dev şirketlerin de katkısıyla, toplumun “bilişsel haritasını” şekillendirerek yükseliyor. Bu süreç, siyasi iktidarla birleştiğinde, şekillenecek totaliter rejimin 1930’ların faşizminden çok daha bütünsel olacağını gösteriyor. Parlamenter rejim de süreci gizleyen bir örtü, tepkileri uyuşturan bir fantezi olarak işliyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu