GüncelMakaleler

 ENDONEZYA | Zengin bir devrim tarihine sahip Endonezya sarsılıyor: Reddet! İsyan et!

"Devlet, yakılan otobüs durakları ile ilgili zararını hesaplıyor, kitleler ise haklarının ve doğanın katledilmesinin kendilerine olan zararını..."

Kovid-19 salgını ve pandemisi sadece dünya çapında bir sağlık sorununu ifade etmiyor.

Aslında salgının çıktığı andan itibaren ortaya çıkan veriler, pandeminin bu şekilde ele alınmayacağını, yani salt sağlık meselesiyle sınırlandırılmayacağını gösteriyordu.

Kaldı ki, emperyalist-kapitalist sistemin kâr ve rant odaklı küreselleşme gelişimindeki aşama, kapitalizmin son 10 yıllık kriziyle derinleşen sınıfsal çelişkilerin varlığı; pandemi döneminde tek başına sağlık alanında da çok ciddi sorunların yaşanacağının, neo-liberal politikalarla kâra açılan sağlık sektörünün çökeceğinin, toplu ölümlerin yaşanacağının önceden bilinmesini kehanet olmaktan çıkarıyor.

Sağlık hakkına erişimin giderek zorlaştığı, yoksulluğun derinleştiği, doğanın yok edildiği bir sistemden başkaca ne beklenebilir ki?!

Ancak emperyalist-kapitalist sistem ve özellikle onun bekasını korumayı görev edinen devletler açısından pandemi aynı zamanda bir “fırsat” olarak değerlendirildi, değerlendiriliyor.

Dünya halklarının pandemi bilinmezliği karşısındaki duruşunu, otoriter rejimlerini sağlamlaştırmak için kullanan devletler; pandemiyi halklara dönük bir darbe olarak değerlendirdiler.

Sermayenin yaşadığı ekonomik ve sınıfların domine edilmesi konusundaki tıkanıklığı aşmak için hayata geçirilmesi gereken uygulamalar, kemer sıkma politikaları, sosyal hak ve güvencelerin tırpanlanması ve kitleler arasındaki dayanışma olasılıklarının azaltılması… gibi adımlar konusunda kitlelerde meşruluk yaratmada pandemi bir araç işlevi gördü.

Meşrulaşmanın yetmediği yerde otoriterleşen devletlerin kolluk güçleri, gözaltı-tutuklama terörü, katliamlar, ırkçılık ve savaş çığırtkanlıkları devreye sokuldu.

Tüm bunlar sistemin yeni yöntemleri değil, tıpkı halk kitlelerinin bu yöntemlere verdiği tepki gibi… Uzun lafın kısası sınıflar kendi “normal”iyle hareket ediyor. Bakınız; Omnibusyasasına dönük isyanla sarsılan ENDONEZYA!

Endonezya halkının “normal”i

Endonezya Cumhuriyeti, Güneydoğu Asya ve Okyanusya’da yer alan ve 17.508 adadan oluşan bir ülke. 250 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesi ve aynı zamanda en kalabalık Müslüman ülkesidir. Endonezya’da parlamentarist sistem Türkiye’dekine benzer biçimde bir meclis ve devlet başkanından oluşmaktadır.

Ülkenin başkenti Cava adasındaki Cakarta (Jakarta) şehridir. Sınır komşuları Papua Yeni Gine, Doğu Timor ve Malezya’dır. Diğer komşu ülkeleri Singapur, Filipinler, Avustralya, Andaman ve Nikobar adalarıdır. Endonezya ASEAN’ın kurucu üyesi ve G20 üye ülkelerindendir.

Üniter bir devlet olmakla birlikte otuz üç eyaletten oluşur. Çok büyük nüfusuna rağmen Endonezya, el değmemiş doğa alanlarıyla dünyanın en büyük ikinci biyoçeşitliliğine ev sahipliği yapar. Çok zengin doğal kaynaklarına rağmen, şaşırtıcı olmayacaktır ki, yoksulluk oldukça yaygındır.

Endonezya’nın ASEAN’ın kurucu üyesi olmasına özellikle dikkat çekmek gerekir. Çünkü ASEAN, Asya’daki devrim ve komünizm mücadelesinin bastırılması için yapılan büyük devlet katliamlarının deneyimleri üzerine bir kuruluştur.

Açılımı “Association of SoutheastAsian Nations” yani “Güneydoğu Asya Uluslar Birliği” olan bu kuruluşta, 8 Ağustos 1967’de Vietnam Savaşı ile devrim ve komünizm mücadelesinin genişlemesine karşı olarak Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur yer almaktadır.

Bu kuruluşa, Endonezya’nın öncülük etmesi ise şaşırtıcı değildir.Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasına dek Hollanda sömürgesi olan Endonezya’da devrimci ilk nüve 1914 yılında Endonezya Sosyal-Demokrat Birliği adıyla ortaya çıkar, ardından 1920’li yıllarda bu birlik Endonezya Komünist Partisi’ne evrilir.

2. Emperyalist Paylaşım Savaşı dönemine dek ciddi darbe ve yenilgiler sonrası oldukça zayıf bir alanda etki gücüne sahip olan parti, bu savaşta Japon işgaline karşı gerilla savaşı verir.

Hem kitleselleşir hem de savaş tecrübesi kazanır. Savaş sona erdiğinde ise bu kez hedefte yeniden sömürgeci Hollanda vardır. Sömürgeciliğe karşı büyük başarılar kazanan devrimciler, emperyalist ABD ve Batılı devletlerin hedefi haline gelirler.

Bir dönem SSCB ile işbirliği halinde görünerek buradan silah ve kaynak temin eden ve bu yönüyle TC devletinin kurucu lideri Mustafa Kemal’in politikalarına benzer politikalarla hareket eden Endonezya’nın ilk devlet başkanı Achmed Sukarno (Ahmed Şükrani, devlet başkanlığı dönemi 1945-1967) tarafından defalarca ihanete ve katliamlara uğrayan Endonezya Komünist Partisi’nin, 1965-1966 yılları arasında büyük bir katliamla (parti üyesi ve sempatizanı milyonu aşkın insanın katledilmesinden söz edilir) ortadan kaldırılması hedeflenir.

Çünkü Endonezya Komünist Partisi, SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’nden sonra dünyanın en kitlesel komünist partisi olarak 3 milyon üyeye sahiptir ve siyasi olarak ciddi bir otonomiye sahiptir.

Ülkedeki nüfusun neredeyse beşte birine denk gelecek şekilde geniş olan kadın, gençlik, kültür-sanat odaklı kitle örgütleri üzerinde de etkili olan Endonezya Komünist Partisi, adeta devleti olmayan bir devlet gibiydi.

Endonezya’yı kısaca tanımak Ekim ayının başından itibaren ülkede yaşanan isyanları anlamak açısından önemlidir. Çünkü yaşananlar; devrim ve demokrasi mücadelesinde büyük başarılar kadar büyük yenilgiler de alan bir halkın yeni bir isyan dalgası başlatması, üzerindeki tozu toprağı atma çabasıyla birebir ilgilidir.

Reddet! İsyan et!

Endonezya’da “Tolak Omnibuslaw!” yani “Omnibus yasasını reddet!” şiarıyla milyonlarca insan günlerce sokakta, polis şiddetine karşı direnişteydi.

Nedir bu Omnibus yasası? Omnibusyasası, yalnızca yeni bir yasa değil, aslında var olan yasaların yüzde 76’sında yapılacak değişikliği kaplayan bir torba yasa. Bu torba yasada neler yok ki?!

İlk olarak 2019 yılının sonunda ve 2020 yılının ilk zamanlarında gündeme getirilen bu yasa ülkedeki zengin doğal kaynaklar ve yağmur ormanlarını uluslararası sermayeye, maden şirketlerine sıfır vergi ve ömür boyu kiralama hakkı ile birlikte peşkeş çekmektedir.

Ayrıca işçi ve emekçilerin kazanımlarına dönük adeta bir katliama girişen bu yasa ile kıdem tazminatı ortadan kaldırılmakta, asgari ücret düşürülmekte, uzun çalışma saatleri getirilmekte, doğumdan kaynaklı haklar tırpalanmakta ve işçiler güvencesizliğe terk edilerek ömür boyu sözleşmeli çalıştırılması hedeflenmekte… Yani Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo tarafından gündeme getirilen Omnibus yasası ile uluslararası şirketlerin önündeki tüm taşlar kaldırılmaktadır.

2020’ni Ocak ayında ilk olarak öğrenci ağırlıklı protestolarla geri çekilen torba yasa pandemi bahane edilerek bu kez de “pandemi nedeniyle zayıflayan ekonomiyi şahlandırma” adıyla gündeme getirildi ve 6 Ekim’de Endonezya Halk Meclisi’nde kabul edildi.

Ancak Ağustos ayından bu yana yasanın geri çekilmesi için çağrı yapan işçi ve emekçiler, kadınlar, öğrenciler, çevre savunucuları yasanın görülmeye başlandığı günden itibaren yüzbinlerle sokaklara döküldü. Devlet polise özel talimatlar yollayarak isyanın bastırılmasını istedi. Binlerce insan gözaltına alınıp işkence görse da dört gün boyunca şehirler felç edildi, karakollar yakıldı, yollar kullanılmaz hale getirildi.

Dört günün ardından protestolara katılım azalsa da isyan devam ediyor. Yasanın geri çekilmesi tartışılırken polis şiddeti kitlelerde öfke uyandırıyor.

Devlet, yakılan otobüs durakları ile ilgili zararını hesaplıyor, kitleler ise haklarının ve doğanın katledilmesinin kendilerine olan zararını… Bu uzlaşmaz savaş; Endonezya’da devrimcilerin kitlesel katliamının ardından geçen 50 yıl sonra devi yeniden uyandırıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu