GüncelMakaleler

EMEK | Gıda Zamları, İktidarın Politik Tercihidir

"AKP-MHP ittifakı, temel haklar içinde olan beslenme hakkını sürekli açlık sınırının altında tutacak politikaları uygulayıp bu politikalarla gıdaya ulaşımı her geçen gün zorlaşmasına sebebiyet verirken yine aynı manipülasyona başvuruyor."

AKP iktidarının yaratmış olduğu ekonomik kriz, yoksul emekçi halkın temel gıda ürünlerine ulaşmasını her geçen gün biraz daha zorlaştırıyor. AKP eliyle tarımsal kurumların, kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi ve özelleştirilemeyenlerin de şirketleştirilmesinin ardından köylünün girdi maliyeti sürekli artmıştır.

Özelleştirme ve kamunun tarımsal alandan çekilmesi, küçük üreticinin üretim maliyetinin altında ezilmesine neden olmuş, üretici sanayi şirketleri, zincir marketler ve tüccar için üretim yapan hale gelmiştir.

2002’de AKP’nin hükümete gelişinden 2021’e kadarki süreç içerisinde 3.5 milyon hektar tarım arazisi boş kalmış, üretim dışı bırakılmıştır. Buna karşılık 19 yılda ülke nüfusu 17 milyon artmıştır. Yani nüfus artarken tarımsal üretim yapılan alan azalmıştır! Basit matematikle bile arz-talep arasındaki makasın giderek açıldığını görebiliyoruz. Gıda fiyatlarındaki fahiş zammın sorumlusu olan AKP ve Saray erkanı, yaşanan olumsuzluklarda hiçbir payları yokmuş gibi suçluyu başka yerlerde arayarak işçilerin, emekçilerin dikkatini dağıtmak istiyor.

Oysa bugün yaşanan gıda enflasyonunun tek bir sorumlusu vardır, o da iktidarın uygulamış olduğu tarım politikasıdır. Yani küçük aile işletmelerinin tasfiye edilmesi programıdır.

 

Ezilen, yoksullaşan hep emekçiler oluyor!

Gıda enflasyonu TÜİK’in üzerinde oynanmış sipariş verilerinde bile artık gizlenemeyecek boyuta gelmiştir. TÜİK yıllık tüketici fiyat endeksini (TFE) yüzde 19.25, gıda enflasyonunu da yüzde 29 olarak açıklamıştır. (Birleşik Kamu-İş yıllık enflasyonu yüzde 40 olarak açıkladı.) Herkes biliyor ki, TÜİK’in açıkladığı veriler, hükümetin kamuoyuna açıklanmasını istediği rakamlardır.

Halkın gerçek enflasyonu bunun çok daha üzerindedir. Çiftçinin, köylünün binbir emekle, alınteri dökerek yetiştirdiği ürün tarlada kalırken, para etmezken üç kuruşa köylünün elinden alınan mal pazar tezgahlarında, market raflarında çok daha yüksek fiyatlara satılmaktadır. Bir yanda yoksul halk gıda zamları altında ezilirken diğer yandan köylüler ürünleri para etmediğinden üretim maliyeti altında eziliyor. Her halükarda ezilen, yoksullaşan emekçi sınıf oluyor, bir avuç azınlık ise milyonlarca emekçi üzerinden servetine servet katıyor.

AKP-Saray yönetimi “Enflasyonu kontrol altına alarak raflardaki fahiş fiyat artışının önüne geçeceğiz” açıklaması yapsa da onlar da biliyor ki, bunun gerçekleşme ihtimali yoktur. Çünkü fiyat artışının, zammın müsebbibi bizzat kendileridir. AKP iktidarı, neden olduğu sorunları çözemez çünkü bu temsil ettiği sermaye birikim rejiminin inkarı olacağı için eşyanın tabiatına aykırıdır. Burjuva feodal partilerin sistem içindeki görevi, sermayenin çıkarlarını organize edecek fiili icraatları devlet mekanizması içinde yerinde getirmek ve onların sermaye birikimi için rıza üretmektir. Bunun dışına çıkması mümkün değildir. Her siyasi parti, temsil ettiği sınıfın çıkarlarını koruduğu sürece varlığını sürdürebilir.

 

Ne değişti?

Türkiye’de tarımsal alan dışarıya bağımlı hale getirilmiştir. Tarımsal üretim, uluslararası sermaye tarafından sınırları önceden çizilen kurallar ekseninde hayata geçirilmektedir. Yerli ve Milli Tarım Politikası denilen şey, uluslararası tarım tekellerinin küresel ölçekte bölgesel politikaları doğrultusunda yerel işbirlikçiler tarafından uygulanan üretim stratejisidir. Coğrafyamızdaki tarımsal üretim dün de bağımlıydı bugün de. Dünden bugüne bağımlılık ilişkisinde ne değişti de üretim modeli artık yönetilmesi güç sorunları peşi sıra doğurmaya başladı?

Her şeyden önce köy ve kent nüfusu aynı değil, ekolojik doğa dengesi aynı değil, iklim krizi-mevsim kaymaları-yağış rejimi aynı değil, ülkenin belli bölgeleri daha fazla yağış alırken, belli bölgeleri daha fazla kurak geçiyor, kırsal alanda sosyo-ekonomik denge bir bütün bozulmuş durumda.

Birçok kronik sorun çözülmediği için artık kaldırılamaz hale gelmiştir. Türkiye kırsal alanın yüz yıllardır yapı taşını oluşturan küçük aile işletmelerinin tasfiye edilerek endüstriyel tarım şirketlerinin ve günümüzde ayriyeten zincir marketlerin sözleşmeli işçileri haline getirilmeleri, üretim halkasında kırılmalar yaratmıştır. Gıda fiyatlarının fahiş zamlanmasının nedeninin AKP’nin uygulamış olduğu neo-liberal serbest tarım politikası olduğunu yazının başında belirtmiştik. Şimdi uygulanan tarım politikasına yakından bakalım.

2002 yılından bu yana tarımsal ürün ithalatına 114 milyar dolar ödenmiştir. Tarımda ithalatın serbestleştirilmesinin ardından en kapsamlı dönüşüm, AKP döneminde başlamıştır. 2002’ye kadar birçok üründe kısmi ithalat yapılırken AKP ithalatı, tarım ve gıdada genel bir uygulama haline getirmiş ve aynı zamanda bunu köylü\küçük aile işletmeleri üzerinden yaptırım aracı olarak kullanmıştır. “İlginç” bir ithalat stratejisini uygulayarak piyasa düzenlemesi için yapıldığı söylenen şeyler, piyasayı daha da bozarak her şeyin zamlanmasına neden olmuştur.

İthalat uygulaması tarımsal girdi dengesini bozmuş köylünün üretimden kopmasına yol açmıştır. İthalat, tarımda tekelleşmeyi birlikte getirmiştir, piyasa birkaç tane şirketin belirlediği fiyat kurallarına göre hareket etmeye başlamıştır. Bunun en somut örneği, gübre fiyatlarının fahiş fiyatla zamlanmasında görebiliriz. TÜİK bile gübre fiyatlarındaki zammı gizleyemiyor, bir yıl içinde gübrenin yüzde 62 zamlandığını açıklamak zorunda kalıyor. Gerçekte ise zam daha fazladır. Amonyum sülfat gübre yüzde 155, üre gübre yüzde 128, 20-20 gübre yüzde 132, DAP gübre yüzde 149 zamlanmıştır. (Kooperatif verileri Halk Tv)

Tarımsal üretim girdilerinin (tohum, gübre, zirai ilaç, mazot, elektrik, traktör, sulama ekipmanı vb. gibi tüm araç ve gereçler) ithalata bağlı olması, döviz kurunda yaşanan her dalgalanma köylüye\küçük aile işletmelerine zam olarak yansıyor. Tohum, gübre, zirai ilaç ve ithalat ürünü olması ve bunların ithalatının birkaç şirket tarafından yapılması tekel yaratmış ve fiyatları istedikleri gibi belirlemektedirler.

 

Üretimi belirleyen politikadır!

Tarım ve gıdada fiyatların düşürülmesinin yolu bellidir, bugüne kadar ne yapıldıysa tam tersini yapmak! Bunların başında da ithalatın dizginlenerek durdurulması gelmektedir. İthalat politikası değiştirilmeden tarım ve gıdada yaşanan fahiş fiyat artışı durdurulamaz. İthalat ülke içinde eksik olan malların dışarıdan temin edilmesi ve var olan eksikliğin giderilmesi şeklinde yapılmıyor. Tarımda ithalat yurt içinde üretilen ve ülke nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olacak ürünlerde yapılıyor.

Son olarak 08. 09. 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan hububat ve bakliyat ürünlerinde yıl sonuna kadar verginin sıfırlanması küçük üretici için piyasa şartlarında tarım tekellerine karşı zaten zayıf olan gücünü daha da zayıflatmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) neredeyse her ürün çeşidinde hasat zamanı ithalat yapması küçük üreticinin zarar etmesine yol açıyor. TMO, arpanın tonunu köylüden bin 750 liraya satın alırken, aynı TMO arpanın tonunu 2 bin 500 liraya ithal ediyor. Buğday gibi ürünler için de aynısı geçerlidir. Köylüden maliyetin altında satın alınan ürün, kapitalist tarım tekellerinde daha pahalıya satın alınıp ülke içinde köylünün ürünü “zamlanmasın” enflasyon oluşmasın denilerek piyasaya sunulan mal kapitalist tekellerin kârına kâr katıyor.

AKP-MHP ittifakı, temel haklar içinde olan beslenme hakkını sürekli açlık sınırının altında tutacak politikaları uygulayıp bu politikalarla gıdaya ulaşımı her geçen gün zorlaşmasına sebebiyet verirken yine aynı manipülasyona başvuruyor. “Sorun bizde değil, marketlerde” diyerek enflasyondaki yükselmenin faturasını marketlere kesmeye, kendileri üzerine yönelecek sorgulamanın bir kısmını bu kesime yönlendirerek işin içinden en az zararla sıyrılmaya bakıyor. Bu yaklaşım yirmi yıldır aynıdır.

Bu denklem hiç bozulmuyor, aktörler değişiyor faiz lobisi, Yahudi lobisi, Gezi lobisi, terörist patates-soğan üreticileri vs. derken şimdi de enflasyonun sebebi market lobileri oldu! Ancak Birleşik Kamu-İş’in verilerine göre dört kişilik bir ailenin beslenme, gıda harcaması aylık 3 bin 589 lira. Aylık asgari ücret ise 2 bin 825 lira. Türkiye nüfusunun ezici çoğunluğu sadece gıda harcaması için gerekli asgari ücrete dahi ulaşamıyor.

Türkiye Kamu-Sen 5 bin 212 lira ücret alan bir memur ailesinin maaşının yüzde 41.88’ini gıdaya harcadığını açıklamıştır. Sadece Türkiye yoksulları değil, ortalama gelire sahip kesimlerde bu sorunu yaşar hale gelmiş durumda. Uygulanan ithalat-ihracat politikalarıyla üretemez, ürettiğini satamaz hale getirilen köylüler, bunların piyasaya yansıması küresel emtiya fiyatlarındaki yükseliş, marketlerin fahiş fiyat uygulamaları, birkaç lobi ile açıklanamaz. Üretimi belirleyen politikadır, genel ekonomik standartlardır.

Bunlardan sorumlu olan, bunları belirleyenler de siyasi iktidarlar, patronlar, sermaye kesimleridir, onların çıkarları, kârlarıdır. AKP-MHP ittifakı bu bileşimin yarattığı sonuçları ne kadar çarpıtmaya çalışırsa çalışsın nafiledir. Bu sömürücü güç odakları ve onların oluşturduğu bu sömürü çarkları dağıtılmadan bu sorunun çözülmesinin mümkün olmayacağı da ortadır. Bu sebeple sömürü ve zulümden kurtuluş demokratik halk devriminden geçer.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu