GüncelManşet

DERSİM DOSYASI -3- | Dersim’de politik durum

Kürt/Zaza etnik yapısı ve Alevi inancı ile kendine özgü sosyal ve kültürel yapısı vardır Dersim’in. Tarihi katliam ve mücadelelerle yazılı Dersim’in sosyal ve ulusal kurutuluş mücadelesi içindeki pozisyonunu köklüdür. Bu coğrafyanın politik iklimine karakterini veren de bu özelliğidir.

Bölge açısından inkâr edilmenin, asimilasyona tabi tutulmasının, baskı ve şiddetle kontrol altında tutulmak istenmesinin geçmiş ve bu günkü nedenleri aynıdır. Üç noktada egemen sistemle kan uyuşmazlığı içindedir. Bunlar ezilen Kürt ulusuna mensup olması, resmi Suni inancının dışında Alevi olması, bunlarla birlikte bu coğrafyada yaşayan halkın ezici çoğunluğunun yoksulluk içinde yaşamasıdır. Yani egemen sistemle temel tüm konularda açık karşıtlık üzerinden çelişkiler keskin olmaktadır.

Kısa ve genel hatları ile özetlemeye çalıştığımız bu özelliklerinden kaynaklı sınıf çelişkisinin karşıt kutuplarını oluşturan ezenler ve ezilenler saflarında konumlanan güçlerin ilgisine mazhar olmakta, temel çelişki alanlarında bir farklılık olmadığı sürece de ilgiye mazhar olmaya devam edecektir. Önder yoldaş Kaypakkaya’nın “bozkırın en kuru olduğu yerlerden biri” tespitine atıfla mücadelenin ateşinin burada yakılması ifade etmeye çalıştığımız nedenlerdendir. Ki sınıf savaşımının esasına bu topraklarda silahlı mücadele oturmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ulusal temelli ayaklanma/isyan pratiklerinin yanında Proletarya Partisinin devamında ulusal hareketin başlatmış olduğu silahlı mücadelenin kırk yılı aşkın bir geçmişi vardır. Bu açıdan “politik durum” tespitine gidilecekse silahlı mücadelenin kendisini göz ardı eden her değerlendirme gerçeği tam yansıtmayacaktır. Çünkü bu coğrafyada gerek sınıfsal gerekse de ulusal temelde olsun sınıf mücadelesine damgasını vuran silahlı mücadeledir.

Bu şu anlama gelir ki taraflar arasındaki her konumlanış ilk önce silahları devreye sokmakta, sınıf mücadelesinin tüm aktörleri bu gerçeklik üzerinden pozisyonlarını belirlemektedir. Bu olgu bir bütün T. Kürdistanı için geçerlidir.  T. Kürdistanı incelenmeden, buradaki savaşın niteliği kavranmadan, Kürt ulusunun ulusal özellikleri ortaya konmadan, bunun içinde bir parça olarak Dersim’in anlaşılması ve sınıf mücadelesi içindeki konumunu tanımlamaya kalkmak tek yanlı bir girişim olacaktır. Özellikle iki farklı açıdan Dersim bütünden koparılmaktadır. Bunlardan birincisi Dersim’in Kürdistan’ın bir parçası olduğunu reddeden “Zazalık ve Alevilik” üzerinden ulusal kimliği inkar eden yaklaşım; ikincisi ise Dersin halkının Zazalık ve Alevi kimliğini reddeden, bu özgünlüğü sadece “Kürtlükle açıklamaya çalışan” ve sınıfların varlığını gündemine bile almayan ulusal yaklaşım tarzıdır. Ki her iki bakış açısının kesişme noktası burjuva bakış açısıdır. Bu içerikli yapılan değerlendirmeler aynı zamanda sınıf mücadelesinin tarafları olması açısından hangi zeminde politika üretildiği ile ilgilidir. Egemen sınıfların da T. Kürdistanı’na bunun içinde de kendi özgünlüklerine paralel Dersim’e ilişkin bir yaklaşımı vardır ve düşman kampında yer almasından ötürü sınıf tavrı bu bakımından “daha gerçekçi” ve nettir.

Yazının genel akışı içerisinde değinilecek fakat geçerken değinmemizin nedeni nesnel gerçekliğin (sınıf mücadelesinin) nasıl görüldüğü ve nasıl yaklaşıldığını ifade etmek içindir. Çünkü silahlı ya da silahsız egemenlerin saldırılarına karşı hangi sınıfsal zeminde duruluyorsa o zeminde refleks gösterilmekte, “politik duruş” bu zemini işaret etmektedir. Gelinen aşmada “Kürt Sorunu” kapsamında ulusal mücadelenin ulaşmış olduğu düzeye paralel pozisyon alınmakta, bölgenin gerçekliği içinde siyasi yapıların dizildiği saflar somutluk kazanmaktadır.

Sınıf mücadelesinin biçim ve niteliğine dair esasta bir değişimden bahsetmek mümkün olmasa da güncelleşen “yeni” sorunlara karşı politika üretebilmek, sürecin öznesi olabilmek açısından önemlidir. Kürt sorunu ekseninde “demokrasi ve hak alma mücadelesi” olarak güncellenen görevlerin bölge özgülünde somut karşılığı bulunmakta, bunu anlamakta zorlananların ise gelişim şansı bulunmamaktadır.

 

GENEL

Egemen sınıfların bölgeye yaklaşımını toplamdan koparmamakla birlikte,  2009 yerel seçimlerinde Dersim’e dair “kale” vurgusuyla ilan edilen seferberlik, hem “mevziyi” düşürme hem de daha kapsamlı saldırıların yeniden güncellenip başlatılma tarihidir. Bu seferberliğin kumanda merkezinde AKP olmakla birlikte bir bütün devletin yönelimi olarak okumak, parantezin içine TC’nin tüm kurumlarını katmak gerekir. Bu süreçle birlikte saldırının merkezine ilk etapta silahlı mücadele konulmuş, gerillaya yönelik imha ve tasfiye operasyonları yoğunlaştırılmış, onlarca yeni karakolun inşaatına başlanmıştır. Buna koşut kitlelerin bilinci de manipüle edilmeye çalışılarak, beyaz eşya dağıtmaktan tutalım da yoksulluk yardımları ile kitlelerin gönlü kazanılmaya çalışılmıştır. Keza süreç içinde AKP’nin 38 Dersim katliamına dair yaptığı açıklamalarla “kale”nin içine sızmaya çalışmış, operasyon savaşın düzeyine paralel kendi ayakları üzerine oturtulmak istenmiştir. AKP ile başlayan süreci anlamak için iki faktörü incelemek, yaklaşımı bu iki esas üzerine oturtmak gerekir. İlki AKP ile birlikte faşist TC devletinin, ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları doğrultusunda “yeniden” yapılandırılması, son krizle birlikte TC’nin taşeronluğunun aktivite ve etkinliğinin daha fazla işlevli hale getirilmesidir. “Neo-liberal” olarak adlandırılan politikaların engelsiz ve geniş sahada hayata geçirilmesi için sermayenin yolu üzerindeki taşların temizlenmesi gerekir. Ki Dersim de bu kapsamın dışında değildir. Maden arama, HES, inşaat sektörü vb firmalarının bölgedeki hareketliliğini anlamak için egemenlerin yönelimine bütünlüğü içinde bakmak gerekmekte, parçadaki görüntü genel tablonun içine yerleştirildiğinde resmi anlamak olanaklı olmaktadır. AKP hükümeti ile birlikte tüm memleket satılığa çıkartılarak özelleştirme rekoru kırılmıştır. Egemenler nerede bir kaynak varsa gözünü oraya dikmiş; akarsular, ormanlar ve yeni maden kaynakları emperyalistlere rant ve talan alanları olarak sunulmuştur. Bölgedeki bu yönlü saldırıların bu kapsamda görülmemesi en hafif deyimiyle siyasi körlük ve tek yanlılıktır. Gezi İsyanı’nda ortaya çıkan bir gerçeklik olarak şu söylenebilir; baraj, maden, orman gibi çevrenin tahribatına genelde bölgenin kültürel ve inanç değerleri ön plana çıkarılarak karşı duruş sergilenmektedir. Hiç kuşkusuz meselenin böyle bir tarafı da vardır. Yalnız daha önemlisi emperyalist kapitalist sistemle bağının kurulmasıdır. Ege’deki maden şirketlerinin amacı ile Dersim’dekinin, Karadeniz’deki HES’lerle dersimdeki HES’lerin yöneldiği şey özü itibari ile aynıdır. Gezi İsyanı’nda toplumun ezilen kesimlerini buluşturan da sistemin yöneliminin tüm bu kesimleri kapsamasıdır. Dersim’de bu halka doğru okunamamış direniş devrimcilerin çatışmalı eylemlerinin ötesinde kitleselleştirilememiştir.

Buna en çarpıcı örnek özelleştirme ve taşeronlaştırma saldırısı kapsamında bir karşı koyuş olarak Tedaş’a bağlı Güntaş işçilerinin grevi devrimcilerden yeterli ilgiyi görmemiş buradan görev çıkarılamamıştır. Misyon bağlamında ilk elden eleştiri geleneğimizedir. 

Keza ikinci faktörde ifade etmeye çalışacağımız olguların da bu kapsam içinde değerlendirilmesi gereklidir. Özellikle savaşın kızgın olduğu süreçlerde sermayenin girmekte zorlandığı veya giremediği alanlarda yol üstündeki taşların temizlenmesi ya da engel olmaktan çıkarılması gerekmekteydi ki “çözüm, barış süreci” olarak ifade edilen politikanın egemenlere bu fırsatı yarattığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. “Çözüm süreci” Kürt ulusal sorunu bağlamında ayrı bir incelemenin konusudur fakat temas noktaları oluştuğundan değinmekte fayda vardır. Nihayetinde taşlar bu soruna paralel tekrar dizilmekte hamleler bu zemin gözetilerek gerçekleştirilmektedir. Son süreçte egemenler tarafından “Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da ekonominin canlandırılması, istihdamın artırılması” olarak propaganda edilen ve bu süreçte patron örgütlerinin T. Kürdistan’ında düzenlediği ekonomik bazlı toplantılar sistem sözcülerinin niyetini açık eder mahiyettedir. Yine hızlandırılan ve yaygınlaştırılan karakollarla birlikte (bunun silahı mücadele, gerilla savaşının ulaştığı düzeyle doğrudan bağı vardır) ordunun ağırlıklı bölümünün T. Kürdistan’ında konumlandırılması planının bir parçası olarak da devreye sokulmak istenmektedir. Bunu ekonominin canlandırılması ile açıklayan egemenlerin asıl derdi, sınıf mücadelesinin en diri dinamiklerinin gelişimini engellemek ve boğmak amaçlıdır.  

Geçmişin kaba haliyle inkar ve asimilasyon siyaseti özelde ulusal mücadele genelde sınıf mücadelesinin ulaşmış olduğu düzeyle gelinen aşamada kırıldığı, egemenler eski kalıplarda diretmesinin gerçeği gizlemeye yetmediğini görmek gerekir. Gerek halk ordusunun verdiği mücadele gerekse de ulusal hareketin verdiği silahlı mücadelenin kitlelerde bilince dair yaratmış olduğu uyanış, devleti geçmiş kalıpların dışına çıkmaya zorluyor. Sistemde inkar ve asimile formülasyonunun yanına gelinen aşamada “asimile etme, bölme ve sistem içine çekme” olarak ifade edilebilecek “yeni” yaklaşımı benimsemiş görünüyor. Kaleyi içten fethetmenin devrimci ve ulusal hareketi kendi evinde etkisizleştirmenin başka bir argümanı olarak da Zazaca’nın Kürtçe’ye ait dillerden değil de farklı bir dil grubunu oluşturduğunu, Zazaların da Kürt değil de farklı bir “kültürel” topluluğu oluşturduğuna ilişkin yaklaşım oluşturmaya çalışarak devletin konuya dair tüm kurumlarını etkin şekilde devreye sokmaktadır.  Milli Eğitim Bakanlığı ve Bakanı Ömer Dinçer’in “gelecek sene Zazaca’yı ayrı bir dil olarak sunacağız” sözlerine paralel Tunceli Üniversitesi’nde bu yönde inceleme araştırma çalışmaları yapılmıştır. Birçok devrimci parti, örgüt, aydın ve yazarında ters istikametten bu koroya katılması ise konumlanılan yerde hangi pozisyonların alındığını açıklar. Tabloyu tamamlayan diğer görüntü ise yine açılım furyasına eklenen Alevilik konusunda da Dersim’in “pilot” bölge cenderesinden kurtulamamasıdır. Tüm bunlar özü değişmemekle birlikte demokrasi ambalajı ile süslenen saldırıların kitleleri ve kimi güçleri tarafsızlaştırmaya, olmadı kitlelerin bilincini bulandırmaya çalışıldığını gösterir. İlk eşik buradan geçilmeye çalışılmaktadır. Kimi örgüt ve kişilerin bu saldırı dalgasının kapsamında girdiğini belirttik. Bu tehlikenin boyutu açısından alarm vericidir.

 

EGEMENLER CEPHESİ

AKP’nin örgütlenme kapsamında Sinan Yerlikaya transferi, Dersim’deki il ve ilçe örgütlülüklerini yeniden yapılandırılması, özellikle şehit düşen devrimcilerin ailelerine, geçmiş sicilinde devrimci hareket içinde isim yapmış olanlara yönelmesi işi sıkı tutmanın yanında bir taşla “kuş katliamı” yapma hedeflidir. Çapsız bir popülizmle propaganda edilen işsizliğin bitirileceği, köylere geri dönüşün AKP ile sağlanacağı, köy-yayla-alan vb. yasakların AKP döneminde kaldırıldığı, yol-su-elektrik olarak sıralanan alt yapı hizmetlerinin ustasının AKP olduğu söylemlerinin arka planında faşizmin tüm gerçekliği ile perdelenmesi vardır. Keza aynı AKP ticaretinde kontrol mekanizmasını elinde tutmanın avantajı ile ihale vb. benzerlerinde esnaf tayfasını kendine yedeklemek istemekte, bunu bir koz olarak kullanarak yoğunlaştırılmış ve yaygınlaştırılmış işbirlikçileştirme saldırısı ile sahnedeki yerini almaktadır. AKP, Valilik-Kaymakamlık, askeriye üçgeninde bu meselelerin dönmesi ve ihalelerin kışlalarda yapılmasının gösterdiği budur.

Faşist devlet yapısının çıkarlarını her şeyin üstünde gören ve kollayan sınıf tavrı söz konusu ezilenler/emekçiler olduğunda birbiri ile “kanlı-bıçaklı” olan egemen sınıf partilerinin hareket tarzını ortaklaştırmakta, aynı potada buluşturmaktadır. AKP’nin olamadığı yerde CHP, Aleviliğin rotaya sokulmaya çalışıldığı parti olarak daha fazla aktifleştirilmeye çalışılmaktadır. Seçimler döneminde daha açık görülen CHP-AKP ittifakı vardır. Fakat bu ittifaka değinmeden önce Kılıçdaroğlu/Aygün faktörleriyle CHP’nin de Dersim’deki faaliyetlerine değinmekte fayda vardır.

CHP, Alevicilik ve Sosyal Demokratlıkla makyajlanan maskesiyle Dersim’de kendine sürekli taban yaratabilmiş, bunun ivmesi değişmekle birlikte devletin Dersim’e uzanan kolu olmuştur. Baykallı CHP’nin prestijinin düştüğü bir dönemde “Dersimli ve Alevi” kimlikli K. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesiyle Dersim kitlesinde de “Dersimli Başbakan” algısı oluşmaya başlamış, gelişen beklentilerle birlikte CHP’nin prestiji olmasa bile popülaritesi artmıştır. Bu durum bilinçli politik tercihten ziyade örgütlü olamayan halkın eğilimlerinde böylesi gitgellerin olmasının kaçınılmaz olduğunu gösterir. Aynı kitlenin aynı zamanda başta partimiz olmak üzere devrimci-ulusal güçlere de destek verdiği/sahiplendi diğer bir gerçektir. Genel olarak toplumsal tarihimizde olduğu haliyle Dersim halkı nezdinde de yaşanan başta geleneğimiz olmak üzere sınıf mücadelesinin öncü güçlerine sınıfta kaldığını hatırlatan mahiyettedir. O da kitlelerin örgütlenmesi gerektiğidir. Çünkü örgütlü olmayan bir halkın bilinci kendiliğinden bir bilinçtir ve kaygan bir zeminde durmaktadır.

İfade etmeye çalıştığımız gibi K. Kılıçdaroğlu’nun Dersimli olması bu yükselişte önemli bir etkendir. Dersim halkının genel söylemi de bu durumun çekici etkisini yansıtmaktadır. “Dersimcilik” denilen vurgunun altını kazıdığımızda ise TC’nin kanlı feodal faşist karakterinin ve uygulamalarının halkın bilinçaltında nasılda cellâdını da sahiplendirecek düzeyde yerleştiğini göstermesi açısından önemli bir yerde durmaktadır. “İlk defa bir Dersimli bu düzeye geliyor” söyleminin gösterdiği bir yönüyle bu iken diğer yandan toplumsal hafızanın tahribatı ile birlikte Özal’ın Malatya’ya yaptığı gibi K. Kılıçdaroğlu’nun da “Dersim’e yatırım yapacağı” beklentisinin genel bir hava yaratmasıdır.

Yine üzerinde durulması gereken sosyolojik bir olgu olarak aleviliğin, Kılıçdaroğlu’nu öne çıkaran noktalardan olmasıdır. Bölge genelinde Alevilik etnik kimlikten önce gelmekte, aidiyetlik bunun üzerinden tanımlanmaktadır. Ayrı bir araştırmanın konusu olmakla birlikte “ezilmeye ve yok sayılmaya” duyulan tepkinin gelinen aşamada kimlik biçimine dönüşmesidir.

CHP’nin yükselen bu ivmesi “eski Partizancılar” etiketli kimi unsurları da kendi çeperine çekmiş, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve il meclis üyeliği gibi olgularda CHP çıkar kapısına dönüşmüştür. Fakat gelinen aşamada CHP’nin boyası dökülmeye, akmaya başlamıştır.

Bölge halkı devleti kendi tecrübesiyle tanımakta, CHP gibi düzen partilerinin ömrü alternatif olunabildiği ölçüde uzun olmamaktadır. Bu açıdan aynı sofrada birbirine hırlayan AKP ile CHP mevzu bahis devrimci ve ulusal hareket olduğunda birbirine hırlamayı bırakıp halka dönüp havlamaktadır. Özellikle seçimler döneminde bu ince bir politikayla birbirini kollayan bir yaklaşıma dönüşmektedir. Yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden ötürü bölgede CHP’nin AKP’den daha fazla şansı bulunmaktadır. Nasıl ki T. Kürdistanı’nın diğer bölgelerinde sistem partileri alttan alta ulusal harekete karşı AKP’yi destekliyorsa Dersim’de de aynı durum CHP için geçerlidir. Bölgede kurumsal olmamakla birlikte aşiretçilik ve aşiret bağları önemli oranda varlığını sürdürmektedir. Özellikle seçim dönemlerinde aşiretler ve aşiretçilik prim yapmakta hatta seçim sonuçlarına etkide bulunabilmektedir. Kimi aşiretlerin önde gelen, sözü dinlenen unsurları esasta CHP’de örgütlüdür ve AKP seçimlere katılmakla birlikte CHP adayının karşısına etkili bir adayla çıkamamaktadır. Özellikle, devrimcilerinin adaylarının kazanma şansının yüksek olduğu Ovacık ve Hozat ilçeleri bu duruma en bariz örneği teşkil etmektedir.

Egemenler, bölgenin niteliğinin farkındadır. Sınıf mücadelesi silahlı mücadele merkezli sürmekte, kitleler silahlı mücadelenin ateşi içinde bilinçlenmekte, silahlar çözümün adresi olarak devrededir. Bölge bu durumdan kaynaklı sistem açısından zayıf halkayı oluşturmaktadır. Bu açıdan egemen sınıf partilerinden ziyade kaybedecek olanın bizzat sistemin kendisinin olduğunun bilincindedirler. Egemenler de sınıf mücadelesi tarihinden tecrübe biriktirmektedir. İşte CHP ve AKP’yi bir araya getiren sınıf refleksinin özünde bu gerçeklik vardır. Egemen sınıflar açısından geçmişin acı hatıraları uyarıcı olmakla birlikte geleceğe dönük kâbuslu gecelerin yaşanması için çok fazla neden vardır.

Bölge sınıf mücadelesinin gelişim dinamiklerinin yanında coğrafi konumunu itibariyle de kilit noktadadır. Hali hazırda silahlı mücadelenin önemli merkezlerinden olmakla birlikte farklı alanlara açılması, yayılması bağlamında da kapı/geçiş özelliği de vardır. Ulusal hareketin Karadeniz’deki eylemlerinin burjuva basında “Tunceli’den yönlendiriliyor, oradan geliyorlar” propagandasının gerisinde bu gerçeğe çekilen dikkat vardır.

 

Dersim’den bir Partizan

 

{gallery}dersimde politik durum{/gallery}

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu