GüncelManşet

İran’ın Kürt halkından korkusunun ifadesi: İdam

İran Devleti’nin Kürt Ulusal Mücadelesi karşısında geniş kitleleri bastırma aracı olarak kullandığı idam rejimi, geçtiğimiz günlerde 3 PJAK’lının daha idam edilmesi ile sürüyor. İran Devleti, idam edilmeden önce tek kişilik hücrelere alınan siyasi tutsakları burada psikolojik işkencelere maruz bırakırken,  yoğun işkencelerin ardından ise, teslimiyeti kabul etmeyen tutsakları kamuoyundan gizli şekilde idam ederek, konu ile ilgili olarak uluslararası kamuoyunun çağrılarını ise kulak arkası ediyor.

İdamlarla ilgili olarak KCK yaptığı açıklamalarla bütün Kürtleri eyleme ve siyasi tutsakları sahiplenmeye davet ederken, İran yönetimini sert bir şekilde uyararak, mücadelenin kararlı bir şekilde devam edeceğini belirtiyor.

Kürt hareketinin kazanımları, İran’ın korkusu

İran Devleti’nin geçmişten beri Kürt Ulusal Mücadelesi karşısında konumlanışı, sürekli olarak baskı ve katliam siyasetini içerse de, son süreçte idamların bu denli artması (geçtiğimiz 2014 yılı için Af Örgütü’nün açıklamasına göre 700) güncel nedenler barındırmaktadır.

Kürt halkının özellikle Ortadoğu merkezli kazanımları, dört parçada iktidarları tedirgin ederken İran Devleti’nin katliamlara hız vermesinin arkasındaki esas neden halindedir. Rojava Devrimi’nin Ortadoğu halklarına umut vaat eden gelişimi, IŞİD çetelerine karşı destansı direnişi ile Kürt halkının Ortadoğu’da siyasal varlığının kazandığı nitelik, buna ek olarak ülkemizde çözüm süreci ile birlikte silahlı güçlerin odağının, Kürt hareketinin siyasal varlığının en geri noktada olduğu İran’a kayması ihtimali bu noktada İran Devleti’ne korku salan gerçekliğin alt nedenleri halindedir.

Bu anlamda, bütün dünyanın gözleri önünde olan Ortadoğu’daki bu büyük direniş, İran yönetimini de korkutmuştur. İran, Kürt hareketinin gücünü ve kazanımlarını açık bir şekilde görmüştür. Bu nedenledir ki, İran Devleti zaten 79 yılındaki Humeyni Darbesi’nin ardından başlayan baskı rejimini bugün Kürt halkı üzerinde işlevselleştirmektedir.

Buna ek olarak, İran’ın son süreçte idamların boyutunu bu denli artırmasının, Ortadoğu’daki gelişmeler ve İran devletinin konumlanışı ve ittifakları ile de bağı vardır.

İran, Arap Baharı sürecinden beri devam eden çatışma ve kaos ikliminde, açık bir şekilde Baas rejiminden yana tavır almaktadır. Küresel hegemonyada geçmişten beri, Rusya’ya yakın duran İran rejiminin, yine ABD hegemonyasına karşı geçmişten beri Rusya hegemonyasına yakınsak durduğu süreçlerden ortağı, yine dini kökleri ile de benzeşme taşıdığı Suriye’ye olan desteği gözler önündedir.

Bu ittifak şekillenişi içerisinde, Suriye’de Kürtlerin her kazanımı aynı zamanda İran rejimini köşeye sıkıştıran gelişmeler halini almaktadır. Ek olarak, Güney Kürdistan Özerk Yönetimi’nin de, Rojava Devrimi ile birlikte Irak içerisindeki politik var oluşuna nitelik kazandırdığı ve hemen sınırlarının dibinde olan bu bölgedeki enerjinin de İran için bir tehdidi teşkil ettiği söylenebilir.

İdam, sindirme politikasıdır

İran yönetimi Kürt hareketine karşı sindirme politikası olarak idamı kullanmaktadır. Kürt halkının olası başkaldırı ve saldırılarına karşı korkutma amacıyla bu yöntemi izlerken, rehin tuttuğu Kürt siyasi tutsaklarını zaman zaman idam ederek Kürt halkına karşı bir gözdağı vermeyi hedeflemektedir. Faşist İran rejimi, keyfi bir şekilde siyasi tutsakları idam etmekten çekinmezken, bu idamları kamuoyuna açıklamayarak vahşetin boyutlarını gizli tutmaya çalışmaktadır.

Yapılan yargılamalarda “Allah’ın yasalarına karşı gelmek”, “Şirk” vb dini temelli suçlamalarla vahşeti meşrulaştırmaya girişirken, rehin aldığı Kürt siyasi tutsaklara amansız bir işkence metodunu uygulamaktadır. Her türlü faşist baskı ve işkenceye karşı direnen tutsaklara işbirlikçi olmayı dayatan İran rejimi, buna karşı geri adım atmayan, taviz vermeyen ve ajanlığı reddeden tutsakları idam etmektedir. Ek olarak, kadın tutsaklara ise, “cennete gitmemesi için tecavüz” vahşetini uygulamaktadır.

Özellikle şu noktaya dikkat çekilmesi gerekiyor. Birçok devlet İran’la olan çıkarları nedeniyle bu insanlık suçu karşısında sessiz kalıyor. İsrail’in Filistin halkına uyguladığı katliam çizgisine nasıl ki devletler suskun kalmışsa; benzeri bir sessizliği, Kürt siyasi tutsakları karşısında da görüyoruz.

Emperyalist güçlerin, bölgeyi kan gölüne çeviren saldırgan halinin adeta iz düşümü olan bu mesele karşısındaki konumlanışları, aynı zamanda “demokrasi havarisi” rollerinin sahteliğini de gözler önüne seriyor.

Şu ana kadar konu ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bir çağrı yapıldı. Bir çağrı da, Uluslararası Af Örgütü tarafından yapıldı. Ancak, emperyalist ülkeler merkezli bu oluşumların da yeterli müdahaleyi göstermekten uzak olduğu ve çağrıları, yine bağlı bulundukları emperyalist merkezlerin ihtiyaçlarına göre şekillendirdikleri ise alenen ortadadır. Zira görülmektedir ki, İran’a karşı politik avantaj yaratma kaygısının ötesine geçmeyen çağrılar, nitelikli bir müdahale planı içermemektedir.

Sürece dair ülkemizde yurtsever güçler, belirli bir tepkiyi örgütlerken, ülke iç siyasetinin hararetli ikliminde, bunun da kitlelerde geniş bir tepkiye dönüşmediği görülmektedir. Buna karşı güçlü bir dayanışmayı oturtmak ise, en temelde insani bir sorumluluk ve devrimci bir görevdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu