DünyaGüncel

ÇEVİRİ | Bir Komplonun Çözülmesi: 16 Kişi, Hindistan Başbakanını Öldürmeyi Planlamakla Suçlandı Mı?

Yayınladığımız bu makale Siddhartha Deb tarafından yazıldı ve 12 Ağustos 2021 tarihinde www.theguardian.com sitesinde yayınlandı.*

2018’de Hindistan polisi, hükümeti devirmek için şok edici bir plan ortaya çıkardığını iddia etti. Ancak ilk komplonun bir kurgu olduğuna ve sanıkların ayrıntılı bir komplonun kurbanları olduklarına dair artan kanıtlar var.

47 yaşındaki bir insan hakları aktivisti olan Rona Wilson’ın Delhi’deki dairesine büyük bir polis grubu geldi. Batıdaki Maharashtra eyaletindeki Pune’den seyahat etmişlerdi ve Delhi polis yetkilileri eşliğinde sabah saat 6’da Wilson’ın tek odalı dairesinde belirdiler. Sonraki sekiz saat boyunca mütevazı binayı didik didik aradılar. Wilson’ın dizüstü bilgisayarındaki dosyaları araştırdılar ve kitaplarını karıştırdılar. Polis sonunda ayrıldığında, Wilson’ın Hewlett-Packard dizüstü bilgisayarını, SanDisk flash sürücüsünü ve cep telefonunu aldı.

Yedi hafta sonra polis, bu sefer onu tutuklamak için Wilson’ın dairesine geri döndü. Başbakan Narendra Modi’ye suikast düzenlemek ve iktidardaki Bharatiya Janata Partisi (BJP) hükümetini devirmeyi planlamakla suçlandı. İddiaya göre dizüstü bilgisayarında bu suçların kanıtları bulunmuştu. Wilson, Pune’ya götürüldü, Hindistan’ın terörle mücadele yasası uyarınca suçlandı ve hapsedildi. Tutuklanmasından sonra üç yıldan fazla bir süre sonra hapiste kaldı.

Basın fotoğraflarında, bir minibüsün arka koltuğunda iki sivil polisin arasına sıkıştırılmış, dalgalı, omuz hizasında saçları olan Wilson, şiddetli bir komplo için olası bir aday gibi görünmüyor. Güneydeki Kerala eyaletinde büyümüş, Malayalamca konuşan bir Hıristiyan olan Wilson’ın Delhi’deki hayatı tamamen siyasi mahkumlar adına kampanya yürütmeye ayrılmıştı.

Hindistan’ın en büyük hapishanesi olan Tihar Hapishanesi’ndeki mahkumların serbest bırakılması için yapılan kampanyalara yardımcı olmak için avukat ofislerini ve mahkumların durumları hakkında farkındalık yaratmak için Yeni Delhi’nin merkezindeki düzinelerce medya kuruluşunu ziyaret ediyordu.

Tutuklanmadan hemen önce Wilson, Surrey Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktora programına başvurmuştu ve burs almayı başarırsa Birleşik Krallık’a gitmeyi umuyordu. Wilson’ı yaklaşık yirmi yıldır tanıyan ve siyasi mahkumların serbest bırakılması için kampanyalarda birlikte çalışan belgesel yapımcısı Sanjay Kak, onu davaya bağlı biri olarak nitelendirdi. “Rona birçok yönden Hintli bir aktivistin örneğidir. Sessiz, kendini geri planda bırakan ve yine de yaptıklarına derinden bağlı” dedi ve ekledi; “Başına gelenlerin trajedisi, hayatı boyunca parçalamak için çok uğraştığı bir makinenin içine çekilmesidir.”

Wilson, Modi hükümetine karşı bir ayaklanmayı körüklemek için iddia edilen bir Maoist komploda rolleri nedeniyle Haziran 2018’den bu yana tutuklanan 16 kişiden biri. Bu sözde komplonun kökeni, 31 Aralık 2017’de Pune’de düzenlenen Elgaar Parishad (“yüksek sesli toplantı” anlamına gelir) adlı bir festivale dayanıyordu. Festival, 1818’de yakınlardaki Bhima Koregaon köyünde, bir İngiliz alayında görev yapan Dalit askerlerinin bir üst kast Hindu ordusunu yendiği ünlü Dalit Zaferi anısına gerçekleştiriliyor.

Festival sırasında konuşmacılar, iktidardaki BJP’yi ve onun paramiliter kolu olarak tanımlanan Rashtriya Swayamsevak Sangh’ı (RSS), Hindu çoğunlukçu ve eşitlikçi bir devleti desteklememeleri ve dini ve etnik ilkeleri destekleyen Hindistan anayasasını yıkma girişimleri nedeniyle eleştirdiler. Ertesi gün, 1 Ocak 2018’de, Bhima Koregaon’a yaklaşan Dalitler, Hindu sağının kendine özgü safran bayraklarını sallayan kalabalıklar tarafından saldırıya uğrayıp taşlarla dövülürken çatışmalar patlak verdi. İsyanda bir kişi öldü ve mülkler parçalanıp yakıldı.

Başlangıçta şiddeti kışkırtmakla suçlananlar, Hindu sağıyla uzun süredir bağlantıları olan iki kişi olsa da, soruşturma hızla rota değiştirdi. Nisan ayına gelindiğinde, polis soruşturmalarının odak noktası, Hindu sağının, ilerici eğilimlere sahip aktivistler ve entelektüeller için popüler hale getirdiği bir slogan olan –yeraltı Maoist grupları için bir cephe görevi gören ve Dalitleri ırkçılığa karşı ayaklanmaya teşvik eden– “Kentsel Naksalları”nı hedefleyen karmaşık bir komplo haline gelmişti.

İddia edilen bu isyana teşvik, Bhima Koregaon komplosu olarak adlandırıldı.

Şu anda Hindistan hapishanelerinde tutulan binlerce siyasi tutuklu var. Ancak Bhima Koregaon davası, diğer tüm toplu tutuklamalardan daha fazla, Modi hükümetinin Hindu milliyetçi ideolojisine yönelik eleştirileri nasıl alt ettiğini ve sert baskılarını teröre karşı bir savaşın parçası olarak gizlediğini gösteriyor.

Wilson, Elgaar Parishad etkinliğinin yakınından bile geçmemişti. Aslında o sırada Maharashtra’da bile değildi. Hukuk ekibine göre Delhi’deymiş. Ancak polis, dairesine yapılan baskının ardından, Wilson’ın bilgisayarının ve flash bellek analizi ve yazdığı bir mektubun dahil olduğu birkaç suçlayıcı belge ortaya çıkardığını iddia etti: “Gandhi tipi olay!” (Hindistan’ın eski başbakanının 1991’de bir Tamil Kaplanı intihar bombacısı tarafından öldürülmesine bir gönderme.)

8 Haziran 2018’de, polisin Delhi’de Wilson’u tutukladığı gün, Hindistan’ın farklı bölgelerinde, komploda Wilson’la birlikte çalıştığı iddia edilen dört aktivist de gözaltına alındı. Wilson gibi diğer tutukluların, -Dalit avukatı Surendra Gadling (53); Dalit yazarı Sudhir Dhawale (52); Feminist bir edebiyat profesörü olan Shoma Sen (63) ve bir toprak hakları aktivisti olan Mahesh Raut (34)- hiçbiri şiddet kaydına sahip değildi.

Genellikle devletin ve Hindu sağ örgütlerinin aşırılıklarına meydan okuyan aktivizmleri, büyük ölçüde mahkemelerde, panellerde, mitinglerde ve basın toplantılarında yürütülen bir kamu kaydı meselesiydi. Yine de hükümet, önümüzdeki iki yıl boyunca ağını daha da genişletti ve Haydarabad, Delhi ve Ranchi’deki insanları tutukladı. Ekim 2020’ye kadar gözaltına alınanların toplam sayısı 16’ya yükseldi.

Aktivistler ve medya tarafından “BK 16” olarak bilinen tutuklular arasında Hindistan anayasasının Dalit mimarı olan BR Ambedkar’ın torunu ile evli olan bir Dalit halk entelektüeli olan Anand Teltumbde (71); Orta Hindistan’daki işçileri ve yerli halkı temsil eden Boston doğumlu bir avukat olan Sudha Bhardwaj (59) ve Parkinson’dan musdarip bir aktivist ve Cizvit rahip olan Stan Swamy de var. Geçen Ekim ayında tutuklanan Swamy, sağlığının kötü olduğunu kabul etmeyen bir yargıç tarafından kefaletle serbest bırakılmıştı. Hapishanedeyken Covid’e yakalandı ve bu yıl 5 Temmuz’da öldü. Bu da küresel çapta kınamalara yol açtı ancak Modi’den ses çıkmadı.

Wilson, diğer sanıkların çoğu gibi Mumbai’deki Taloja Erkek Hapishanesi’nde kalıyor. BK 16’dan 14’ünün kefalet talebi reddedildi. İstisnalar, geçen yıl Covid-19 testi pozitif çıkan ve bu ay altı aylık kefalet süresi sona erdiğinde cezaevine dönecek olan 81 yaşındaki şair ve aktivist Varavara Rao ve önümüzdeki haftadan itibaren annesinin ölümünün birinci yıldönümünde ayin yapmak üzere bir haftalık kefaletle serbest bırakılan Gadling oldu.

BK 16’yı temsil eden avukat Mihir Desai, onların yargılanmadan uzun süre tutuklu kalmalarını, Hindistan’ın acımasız terörle mücadele yasası ve kefaletle tahliyeyi neredeyse imkansız hale getiren Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası’nın (UAPA) bir özelliği olarak nitelendirdi. Duruşma başladığında, tutukluluk beş ila 10 yıl arasında bir süre alabilir. Desai “Çoğu üç yıldır hapiste ve mahkeme çok uzakta” dedi ve ekledi; “Savcılık 200 tanığı olduğunu iddia ediyor. Hepsini sorgulamanın ne kadar süreceğini bir hayal edin.”

Hükümetin BK 16’ya karşı açtığı dava, 200 tanık dışında, BK 16’ya yöneltilen suçlamaların toplam 17.000 sayfaya ulaşmasının yanısıra, ortaya çıkardığını iddia ettiği komplonun görünüşte tuhaf doğasıyla da dikkate değer.

Soruşturmada bulunduğu ve ana akım medyaya sızdırıldığı iddia edilen elektronik iletilerde, Wilson ve suç ortağı, başbakana suikast için silah ve mühimmat temin etme planlarını tartışırken ve bir ayaklanmanın başlangıcı olarak “anti-faşist cephe” için ortak bir kararname oluştururken birbirlerine ilk isimleriyle özgürce hitap ediyor.

Polis ve federal terörle mücadele kurumu olan Ulusal Soruşturma Ajansı (NIA) tarafından dosyalanan suçlama belgeleri, vahşi, kanıtlanmamış ve muhtemelen kanıtlanamaz iddialarla dolu. Teltumbde’ye yöneltilen suçlamada, “HKP(Maoist)’in uluslararası düzeyde faaliyetlerini ilerletmek için Kanada, Pakistan, ABD, Fransa vb. yerlere akademik ziyaretler adı altında uluslararası konferanslara katılırdı ve söz konusu konferanslarda, uluslararası komünist örgütlerle HKP(Maoist)’in ideolojisi, eğitimi ve çalışma stratejisi hakkında literatür alışverişinde bulunurdu” deniyordu. Suçlama belgeleri ve kanıt listesi, Mobil Bağlantı Şeması ve E-posta Bağlantı Şeması başlıklı şaşırtıcı diyagramlar, Marx’ın Yeni Başlayanlar için bir fotokopisi ve “beyaz sari giyen bir kadının kapak resminin üzerinde İngilizce kelimelerle ‘Suçlanan HİNDİSTAN ORDUSU’ yazan bir kitap” içeriyor.

Sanıklardan ele geçirilen çeşitli bilgisayarlar, cep telefonları, kameralar, sim kartlar ve flash sürücülerden başka kanıtlar ileri sürülüyor.

Tutuklama ve suçlamaların şüpheli doğasından endişe duyan aktivistler ve BK 16’yı serbest bırakmak için çalışan avukatlar, Amerikan Barolar Birliği’nin insan hakları bölümü ile temasa geçtiler. ABA, davanın adli kayıtlarını inceledi ve Ekim 2019’daki bir ön raporda, bunların “usulsüzlükler, sürecin kötüye kullanılması ve temel insan hakları ihlalleri konusunda ciddi endişeler” taşıdığını dile getirdiler. ABA aracılığıyla, Wilson’ın avukatları davayı daha derinlemesine incelemek için ABD merkezli bir dijital adli tıp firması Arsenal Consulting’e başvurdu.

Temmuz 2020’de, Wilson’ın dizüstü bilgisayarının klonlanmış kopyalarını ve flash sürücülerini içeren Mumbai’den bir sabit disk, Arsenal’in Massachusetts’teki ofisine geldi. Şubat 2021’de Arsenal, BK 16 ile ilgili bir dizi raporun ilkinde savunmaya ilk bulgularını sundu. Ancak Arsenal’in bulguları onları şaşırttı. Bulgular, BK 16’nın Bhima Koregaon isyanlarında oynadığı iddia edilen rolünden yıllar önce gizli bir operasyonda suçlayıcı belgelerin sanıklara ait bilgisayarlara yerleştirildiğini gösteriyorlardı.

Wilson’dan polis tarafından el konulan dizüstü bilgisayar ve flash sürücü klonlarını inceleyen Arsenal, polisin el koymasından 22 ay önce bilgisayar korsanlarının Wilson’ın dizüstü bilgisayarına kötü amaçlı yazılım yerleştirdiği sonucuna vardı. Saldırgan, şair Varavara Rao’nun hesabından Wilson’a gönderilen bir dizi e-posta aracılığıyla Wilson’a Dropbox bağlantısı olduğunu düşündüğü bir bağlantıyı açmasını sağladı.

Ancak sunucu aslında Arsenal raporunun “kötü niyetli komuta ve kontrol” olarak tanımladığı bağlantıydı. Kötü amaçlı yazılım yüklendikten sonra, bilgisayar korsanı, Modi suikastını tartışan mektup da dahil olmak üzere yaklaşık bir yıllık bir süre boyunca Wilson’un dizüstü bilgisayarına 32 suçlayıcı belge yerleştirdi. Arsenal’in analistlerine göre, saldırgan Wilson’ın dizüstü bilgisayarını kontrol edebildi. Suçlayıcı belgelerin yerleştirildiğini gizledi ve Wilson’un “web sitelerinde gezinme, şifre gönderme, e-posta oluşturma ve belgeleri düzenleme” konusunda casusluk yapabildi.

Arsenal’in raporlarından önce, diğer kuruluşlar BK 16’nın ortaklarının hedef alındığını keşfetmişti. Citizen Lab Canada tarafından yapılan bir soruşturma, Şubat ve Mayıs 2019 arasında, o sırada tutuklanmayan Teltumbde’nin telefonlarının yanı sıra BK 16’ya bağlı 20’den fazla kişinin Pegasus tarafından hedef alındığını tespit etti. İsrail firması NSO tarafından hükümetlere satılan casus yazılımlar bunlar. O yılın Eylül ve Ekim aylarında, Uluslararası Af Örgütü’nün dijital bir bölümü tarafından yapılan bir araştırma, aynı kişilerin çoğuna kötü amaçlı yazılım içeren bir dizi e-posta gönderildiğini gösterdi.

Temmuz 2021’de Guardian ve bir haber kuruluşu konsorsiyumu, Pegasus casus yazılımının dünya çapında bir dizi baskıcı hükümet tarafından insan hakları savunucuları, aktivistler ve gazeteciler hakkında casusluk yapmak için kullanıldığını ortaya çıkardı. Modi hükümetinin Pegasus kullananlar arasında olduğu söyleniyor ve Hindistan’daki muhalif politikacıları, gazetecileri ve aktivistleri hedef aldığı bildirildi. Potansiyel hedefler arasında, Rona Wilson da dahil olmak üzere BK 16’dan sekizinin olduğu iddia edildi.

NIA, Arsenal’in “fikir vermek için bir yeri olmadığını” söyleyerek ve Hindistan hükümetinin kendi adli tıp laboratuvarının Wilson’ın cihazlarında hiçbir kötü amaçlı yazılım keşfetmediğini belirterek, Arsenal’in bulgularını reddetti. Arsenal başkanı Mark Spencer yanıt olarak şunları söyledi: “Arsenal dijital adli tıp raporları son derece ayrıntılı, eksiksiz ve net.” Washington Post, Arsenal’in ilk raporuyla ABD’deki üç farklı dijital adli tıp uzmanıyla temasa geçtiğinde, üçü de Arsenal’in bulgularının “sağlam” olduğunu belirtti. Bu bulgular, Mart 2020’de Wilson’ın sabit diskinin bir kopyasını inceleyen ve BK16 aleyhindeki davada “delil manipülasyonuna” işaret eden kötü amaçlı yazılımları keşfeden Delhi merkezli Caravan dergisi tarafından yapılan bir araştırmayla da desteklendi.

Arsenal, belgelerin yüklendiği tarihi doğru bir şekilde tanımlayabilen bir adli tıp tekniği kullanır. Wilson’ın cihazlarına kötü amaçlı yazılım yerleştirmenin ve suçlayıcı belgelerin münferit olaylar olmadığına ikna oldular. Wilson’ın cihazlarına suçlayıcı belgeler bulaştıran saldırganın, Wilson’ın BK 16’da dört yıldan fazla bir süredir suçlanan ortaklarını da hedef aldığını söylüyorlar.

Anonim kalmayı seçen ancak Arsenal’in soruşturmalarına son derece aşina olan bir uzman -en sonuncusu Temmuz 2021’de yayınlanan üç raporda- ayrıntılı olarak açıkladı. Uzman, saldırıları saldırganlar tarafından kullanılan “sahte hesap katmanlarını” içeren “devasa bir altyapıyı” ortaya çıkarmak olarak nitelendirdi: “Birçok farklı türde kötü amaçlı yazılım, farklı ‘şifreleyici’, saldırı başlatmadan hemen önce kaynak kodu derleme, bazı durumlarda kötü amaçlı yazılım dağıtmak için e-posta hesaplarını tehlikeye atma ve e-posta sahtekarlığı hizmetlerini kullanma.”

Birlikte ele alındığında, bu, iddia edilen Bhima Koregaon komplosunun arkasında, çıkarları tamamen Modi ve onun Hindu sağ hükümetiyle örtüşen varlıklardan kaynaklanan başka bir komplo olduğunu gösteriyor.

Barışçıl bir toplantıyla başlayan ve terörle mücadele yasası kapsamında BK 16’nın toplanmasıyla sona eren olaylar dizisi, Modi’nin Hindistan’ında, hukuk sistemini manipüle ederek kurbanları faillere dönüştürmenin iyi kurulmuş bir modelini izleyen, ürpertici derecede tanıdık bir baskı resmini ortaya koyuyor.

Ocak 2020’de yeni bir yasa olan Vatandaşlık Değişikliği Yasası (CAA) yürürlüğe girdi. Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak ve onları Hint vatandaşları olarak haklarından mahrum etmekle tehdit etti. Sadece Müslümanlar değil, dayanışma içinde biraraya gelen insanlardan oluşan binlerce protestocu Delhi sokaklarına çıktı. 23 Şubat’ta, protestocular Hindu sağının haydutları ve Delhi polisi tarafından saldırıya uğradığında şehirde bir şiddet dalgası patlak verdi. İsyanlar sona erdiğinde, çatışmalarda üçte ikisi Müslüman olan 53 kişi hayatını kaybetmişti.

The Caravan dergisinin Eylül 2020’de yayınladığı bir rapor, devletin şiddetteki şok edici suç ortaklığını detaylandırdı. İki yıl önce Bhima Koregaon’daki Dalit anma töreninde olduğu gibi, protestolar barışçıl toplantılar olarak başlamıştı. Yine de Hindu sağ liderleri protestocuları saldırgan, Hinduların haklarına karşı çıkan ve sonunda büyük çaplı ayaklanmaya dönüşen şiddeti körükleyen cahil Müslümanlar olarak tasvir etti.

Şiddetin ardından komplo teorileri geldi. 11 Mart 2020’de kendisine Entelektüeller ve Akademisyenler Grubu adını veren bir örgüt -bilinen hiçbir entelektüel veya akademik kimliği olmayan, ancak Hindu sağıyla yakın bağlantıları olan bir grup- hükümete Delhi’deki saldırının şiddet olayı olduğunu öne süren, -özetle sağın öcüsü Urban Naxal-Cihadi ağının işi diyen- bir rapor sundu. Kısa süre sonra, şiddetin geniş çapta belgelenmiş faillerine ve onları kışkırtanlara değil, protestoculara odaklanan bir dizi tutuklama başladı.

BK 16’da olduğu gibi, protestocuların peşinden giden araç, terörle mücadele yasasıydı. Yasa Dışı Faaliyetleri Önleme Yasası (UAPA) ilk olarak 1967’de kabul edilmiş ve 2008’de Kongre hükümeti tarafından güncellenmiş olmasına rağmen Modi Hindu milliyetçi hareketinin muhaliflerini takip etmek için onu büyük bir güçle kullanmasına yol açtı. Modi’nin başbakan olmasından sonraki dört yıl içinde, yasa kapsamında açılan davalar neredeyse ikiye katlanarak 5.102’ye ulaştı. Temmuz 2019’da, Modi’nin yeniden seçilmesinden kısa bir süre sonra yasa, hükümetin herhangi bir kişiyi yasaklı örgütlere üyelik veya dernek kurmak zorunda kalmadan terörist olarak belirlemesine izin verecek şekilde revize edildi.

16 Mayıs 2020’de, CAA’ya karşı protestoların ön saflarında yer alan bir grubun üyesi olan Asif İkbal Tanha (25), güneydoğu Delhi’deki Jamia Nagar’daki dairesinde tutuklandı. Kefaletle serbest bırakıldıktan sonra Haziran ayında onunla bir aktivist arkadaşımın dairesinde konuştum. En az 50 büyük dosya içeren bir odada oturan Tanha, protestoculara yönelik terörle mücadele suçlamalarının kopyalarını gösterdi ve sahte belgelerle sim kart satın almak ve sim kartı başka bir protestocuya vermekle nasıl suçlandığını anlattı.

Beni ziyaret etmekle suçladıkları cep telefonu mağazasına hiç gitmedim, sim kartı aldığımı söyledikleri adamla hiç tanışmadım ve telefonumda beni tutuklamaya karar vermelerinden bir aydan fazla bir süre önce polisin daha fazla ele geçirdiğinden başka bir sim kartım olmadı” dedi Tanha. Yine de şaşırtıcı bir dizi suçlamaya, sorgulamaya, tutuklamaya ve mahkemeye çıkmaya maruz kaldığını söyledi. Delhi polis özel hücresinin -işkence ve yargısız infazlarla ün salmış bir terörle mücadele biriminin- ofisinde bir gece tutuldu ve ardından Tihar Hapishanesi’nde hapsedildi, özel hücre görevlileri tarafından dövüldü. Tanha “Yedi ya da sekiz kişi beni yumrukladı ve tekmeledi. Sonunda, bütün gece gözlerimde parlak bir halojen ışıkla yalnız bırakıldım. Tihar’a nakledildiğimde hem yetkililer hem de beni cihatçı olmakla suçlayan mahkumlar tarafından tekrar saldırıya uğradım” dedi.

Sivil haklar savunucusu Nadeem Khan, CAA karşıtı protestolara yönelik baskıyı anlattı: “Çoğunluğu yoksul Müslüman öğrencilerden oluşan yaklaşık 400 kişi sorguya çağrıldı ve komplo davalarında hükümete tanık olmaları için baskı yapıldı. Ben de iki kez çağrıldım.”

“Kendilerine meydan okuyan herkese bir mesaj göndermek istediler ve terör eylemini kullandılar çünkü en sert mesajları göndermenize izin veriyor, yani tüm baskılar karşısında sessiz kalmanız gerekiyor.”

Bu, BK 16 örneğinde fazlasıyla açıklığa kavuşturulmuş bir mesajdı.

Bhima Koregaon’daki ayaklanmadan sonra, yerel bir iş adamının, şiddetin Elgaar Parishad’da konuşan Maoistler tarafından kışkırtıldığını iddia eden bir şikayetle solcu bir komplo söylentileri başladı. Benzer bir suçlama, eski askeri yetkililerden oluşan ve aynı zamanda BJP’nin ulusal yürütme komitesinin bir üyesi olan bir RSS uzmanı olan Seshadri Chari’nin başkanlık ettiği, karanlık bir düşünce kuruluşu olan Entegre Ulusal Güvenlik Forumu tarafından hazırlanan bir raporda yapıldı. Nisan 2018 itibariyle, polis soruşturmaları bir dizi baskın ve sorgulama yoluyla tamamen bu sözde komploya odaklanmıştı. Haziran ayına gelindiğinde, Rona Wilson da dahil olmak üzere ilk aktivist grubu tutuklandı.

Kasım 2018’de BJP, Maharashtra’daki eyalet seçimlerini kaybetti. Maharashtra’nın yeni koalisyon hükümeti, BK 16 soruşturmasının kötüye kullanıldığı bilgisini takiben, davaya soruşturma açma niyetini açıkladı. Dava, NIA’nın rapor verdiği merkezi hükümet tarafından hızla NIA’ya aktarıldı ve herhangi bir soruşturma şansını ortadan kaldırdı. NIA’ya, Narendra Modi’nin eyalet başbakanı olduğu sırada Gujarat isyanlarındaki rolüyle ilgili soruşturmalardan sorumlu bir polis memuru olan YC Modi (Başbakanla ilişki yok çn.) başkanlık ediyor. YC Modi başkanlığındaki paneller, Modi’yi herhangi bir yanlış yapmaktan masum buldu.

NIA şimdi Bhima Koregaon soruşturmalarını yürütürken, yeni bir tutuklama turu başladı. Gözaltına alınanlar arasında gazeteci ve sivil haklar aktivisti Gautam Navlakha (68) ve Anand Teltumbde de vardı. Siyasi mahkumların hakları için kampanya yürüten Delhi Üniversitesi’nde Müslüman profesör Hany Babu (55) tutuklandı. Maharashtra merkezli bir Dalit kültür grubunun üyeleri olan Sagar Gorkhe (34), Ramesh Gaichor (37) ve Jyoti Jagtap (33) kefaletle serbest bırakılmadan gözaltına alındı. Tutukluluk koşulları, özellikle Modi hükümetinin, ilk kez Maharashtra’da keşfedilen öldürücü Delta varyantı da dahil olmak üzere Covid-19 pandemisine kayıtsız tepkisiyle, güvenlikleri için çok endişe uyandırdı.

Salgının ilk dalgasının zirvesinde, 8 Ekim 2020’de polis, doğu Hindistan şehri Ranchi’deki 83 yaşındaki Stan Swamy’nin tek odalı evine baskın yaptı ve onu gözaltına aldı. Parkinson nedeniyle bir bardaktan su içemeyen Swamy, bir pipet ve bir yudumluk bardak için tutuklanmasının ardından mahkemeye başvurmak zorunda kaldı. Talebin onaylanması yaklaşık iki ay sürdü. Swamy’nin “iddia edilen hastalığı”nın “toplumun ortak çıkarı”ndan daha ağır bastığını savunan bir yargıç tarafından kefaletle serbest bırakılan Swamy, Kovid-19 semptomlarından şikayet ettikten sonra geçen yıl Mayıs ayında kilise tarafından işletilen bir hastaneye nakledildi. Bu Temmuz’da ölene kadar orada gözaltında kaldı.

Swamy’nin kaybı için yaygın bir şekilde yas tutuldu. Bir Cizvit rahip olan Peder Joseph Xavier, “Onu 20 yıldan fazla bir süredir tanıyorum” dedi ve ekledi “sonuna kadar özgürlük fikrine hayranlık duydu. Sadece mahkemelerden kefaletle çıkmak değil, yerli halk arasında olmak için hayatı boyunca savaştı ve çalıştı.”

BK 16’dan altısı daha hapishanede Covid-19 testi pozitif çıktı. Hany Babu’nun yoldaşı Jenny Rowena, “Taloja’da 3.000 mahkum var ve tek bir doktor yok” dedi. “Tek sahip oldukları, batı tıbbında vasıfsız, ilaç yazan üç ayurveda (Hindistan’da alternatif tıp, yaşam bilimi çn.) uzmanı.” Koşullar, Byculla Kadın Hapishanesi’nde tutulan üç kişi için eşit derecede kötü. ABD’de doğmuş ancak Hindistan’da işçi aktivisti ve insan hakları avukatı olarak çalışabilmek için Amerikan vatandaşlığından vazgeçen Sudha Bhardwaj; Dalit ve kadın hakları aktivisti edebiyat profesörü Shoma Sen ve motosikletle işe giderken trafik ışığında polis tarafından tutuklanan Dalit şarkıcısı ve aktivisti Jyoti Jagtap. Her iki grup da tıbbi bakım, uygun gıda, sıhhi koşullar, okuma materyali veya aile üyeleri ve avukatlarla temasa geçme ile cezaevi sisteminde yaygın olan zulümlere ve intikamcılığa maruz kalmaktadır.

Bhardwaj’ın bir meslektaşı ve yasal savunma ekibinden biri olan Shalini Gera, siyasi mahkumlar olarak Bhardwaj ve Sen’in Pune’daki tek kişilik ölüm hücrelerinde tutulduklarını anlattı. Egzersiz yapmak için küçük bir avluya girmelerine izin verildi ama asla birlikte olmadılar. Gera, hem Bhardwaj hem de Sen’in ölüm hücresinde akli dengesi bozuk mahkûmlar tarafından saldırıya uğradığını söyledi. Bhardwaj’ın ayda ikiden fazla kitaba izin verilmesi için mahkemelere başvurmasının ardından, bir süreliğine kitapların mahkumlara dağıtımı tamamen durdurulmuştu.

Davaya karışanların sindirilmesi cezaevlerinin ötesine uzanıyor. Gera, Ekim 2019’da Bhardwaj’ın savunması üzerinde çalışırken Citizen Lab Canada’dan kendi WhatsApp hesabının Pegasus tarafından hedef alındığını öğrendiğinde şaşkınlığını anlattı. Bana mesaj yoluyla söylediği: “Hindistan’daki çoğu aktivist gibi, e-postalarımın, metinlerimin ve telefon aramalarımın çoğunun herkesinki gibi güvensiz olduğunu varsaymıştım. Bunun oldukça karmaşık bir gözetleme ve bazı çok pahalı yazılımlar olduğunu anlaması biraz zaman aldı!!!

Ne Pegasus bulguları ne de Swamy’nin ölümünün ardından gelen küresel tepki, BK16’nın ya da destekçilerinin yaşadığı yıldırma, gözetleme ve tuzağa düşme korkusunu değiştirmek için hiçbir şey yapmadı. Swamy’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü ifade eden bir yargıç, memurlarının moralini etkilediği için NIA tarafından azarlandı; yargıç özür diledi ve yorumlarını geri çekti.

Hindistan’da seyahat ederken protestoları takip eden New York merkezli yazar ve avukat Suchitra Vijayan, “Bütün kurumlar güvenilirliğini kaybetti” dedi. “Eleştirel seslerin susturulması, otoriter bir rejimin temel bir bileşenidir ve burada kurumsal erozyonun eşlik ettiğini görebiliyoruz. Eskiden avukatların peşine düşmezlerdi ama şimdi yapıyorlar. Hindistan’daki polisin kanıt yerleştirme konusunda uzun bir geçmişi var, ancak şimdi bunu, arkasında muazzam kaynaklara sahip gelişmiş teknoloji ile yapıyor. Yargı suç ortağı oldu” dedi.

Hindistan genelinde, hayati demokratik normlar aşınıyor. Sivil haklar savunucusu Nadeem Khan bana, “Uttar Pradesh’e gelmeli ve orada isyan suçlamaları altında kaç kişinin kilitli olduğunu görmelisiniz” dedi. Bazıları sömürge dönemine dayanan ve hükümete muazzam bir baskı araçları sağlayan bir dizi yasa var. Modi, Ağustos 2019’da tek taraflı olarak özerk statüsünü iptal ettikten sonra Keşmir protestolarda patlak verdiğinde, çoğu Keşmir’e özel bir kamu düzeni yasası uyarınca rezerve edilen 5.000’den fazla kişi hapsedildi.

Ancak UAPA, hükümetin en değerli silahı haline geldi ve yasallık görünümünü korurken en temel hakları askıya almasına izin verdi ve Modi’ye muhalefetin olduğu her yerde giderek daha fazla uygulanıyor. Keşmir’de 2019 yılı sonuna kadar terör eylemi kapsamında 255 dava, Hindistan eyaletleri arasında üçüncü en yüksek sayı oldu. Kuzeydoğudaki Assam eyaletinde, Hindu sağına karşı olan bir işçi ve köylü lideri olan Akhil Gogoi, terör suçlamasıyla Aralık 2019’da tutuklandı. (Gogoi bu Mayıs ayında hapishaneden eyalet seçimlerine katıldı ve kazandı; bu Temmuz ayında serbest bırakıldı, hakkındaki suçlamalar reddedildi.) Ağustos 2020’de Keralalı Müslüman bir gazeteci olan Siddique Kappan, Uttar Pradesh’te 19 yaşındaki bir Dalit kadınının tecavüz ve cinayetini haber yapmaya çalışırken UAPA kapsamında tutuklandı. Hindistan’ın orta kesimlerindeki Chhattisgarh eyaletinde, yerli bir madencilik karşıtı eylemci olan Hidme Markam, bu Mart ayında devlet şiddetinin kurbanı olan yerli kadınları anmak için düzenlenen Uluslararası Kadınlar Günü etkinliğine katılırken terör yasası uyarınca tutuklandı.

Desai bana, “NIA ve polis, UAPA söz konusu olduğunda kanıtlarla gerçekten ilgilenmiyor” dedi. “İnsanları mümkün olduğunca uzun süre parmaklıklar ardında tutmak amaçlanıyor. Polisin, tanıkların ayrıntılarının saklandığı, redakte edilmiş tanık ifadeleri üretmesi yaygındır. UAPA uyarınca, kefalet başvurusu sırasında kanıtları tartışmanın bir yolu yoktur. Bu ancak duruşma sırasında olabilir ve herkesin görebileceği gibi, oraya ulaşmak yıllar alır.”

UAPA’dan önce var olan kendi yöntemleriyle acımasız olan terörle mücadele yasaları, yine de, yanlış hapis cezası durumunda tazminat sağlanmasını içeriyordu. UAPA da bunların hiçbiri yok. Desai, haksız hapis cezası nedeniyle hukuk davası açılmasının mümkün olduğunu, ancak bu tür davaların Hindistan’da on yıldan fazla sürebileceğini söyledi. Dokuz yıl hapis yattıktan sonra bu Haziran’da delil yetersizliğinden serbest bırakılan iki Müslüman erkek gibi çoğu kurban, bir hukuk davasında tazminat isteme riskini göze alamayacak kadar asılsız suçlamalarla yeniden hapse atılmaktan çok korktular.

BK 16 davası, Hindistan’ın geniş siyasi mahkumlar arasında öne çıkıyorsa bu ortaya koyduğu Hindistan vizyonu içindir. BK 16 vakası, yalnızca Hindu sağının Bhima Koregaon’daki yıl dönümü nedeniyle Dalit haklarının mücadelesine verdiği yanıt değildir. Bu, Modi hükümetinin, uzun zaman önce medeni haklara ve eşitliğe bağlılıkları nedeniyle tehdit olarak tanımladığı çok zahmetli muhalifleri parmaklıklar ardına koyma fırsatını yakalamasıyla ilgilidir.

Tutuklamalar, büyük bir gözetleme, tuzağa düşürme ve hapsetme projesinin kurulmasıyla planlanmış ve hazırlanmıştı. Bu proje hala yaşıyor ve Modi’nin Hindistan’ın şiddetle otoriter versiyonuna karşı durmayı seçen diğer insanların cihazlarında gizlice yolunu seçiyor.

*Özgür Gelecek okurları için çevirdik. Görüşler makalenin yazarına aittir.

Kaynak: https://www.theguardian.com/world/2021/aug/12/bhima-koregaon-case-india-conspiracy-modi?fbclid=IwAR1D_uQDoGBdB7BM20R1myQ9bpMnPRJRpHhwQHLGzOGpf5ocbSc1ROnclfQ

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu