GüncelManşet

Bir ÖG okurundan; “Sosyal medya ve kullanımı üzerine…”

Devrim dediğimiz o büyük alt üst oluş süreci, devrimin objektif şartlarını temsil eden çelişkiler yığınındaki olgunlaşma kadar kitlelerin bu yöndeki istencine de bağlıdır. Hatta denebilir ki, sosyo-ekonomik çelişkilerin ulaştığı aşama ne olursa olsun, kitlelerin istenç ve talebi bu yönde oluşmadan, kitleler devrim istenci ile örgütlenip mücadeleye seferber edilmeden devrim imkansızdır. Dolayısıyla sosyal bilinç ve bunun oluşumunu etkileyen tüm araç-gereçler devrimciler tarafından dikkatle incelenmeli, sadece bu araçların amaca uygun kullanımı değil, tüm bir yaşamı ne biçimde etkilediği ve kitlelerin dünyasında nasıl sonuçlar ürettiği irdelenmelidir.

Bu temelde tartışmak istediğimiz konu; son yılların popüler kitle iletişim araçlarından olan sosyal medya kanalları ve bunların kitlelerce kullanılma biçimi meselesidir. Zira bilinmektedir ki sosyal medya, sadece bir bilgi alışverişi alanı olmanın çok daha ötesine taşmış, ikinci bir kimlik, kontrol edilebilir bir yaşam alanı ve bir yeniden-üretim zemini haline gelmiştir.

Bu denli komplike bir mesele olan sosyal medyayı incelemek, olumlu ve olumsuz etkenleri ile görmek ve bu alana dahiliyeti çerçevelendirmek özellikle devrim gibi bir gayeyi taşıyanlar açısından gerekli bir tartışmadır. Zira sosyal medya, sadece bir “bilgiye sınırsız ulaşım” alanı değil aynı zamanda bilginin en hızlı kirlendiği, en kolay şekilde manüple edildiği bir alanı da temsil etmekte, ek olarak devrimci pratik açısından da bir dizi zaafiyete de alan sunmaktadır.

Sosyal medya ve sosyal bilinç

Sosyal medyaya yönelik yapılabilecek ilk tanım, kolektif bir biliç üretimi açısından etkin bir zemin olduğu yönündedir. Ancak bu pozitif karakter, özellikle manüplasyona sunduğu zemin ve pratik ile kurduğu bağ açısından çok ciddi boşluklar da barındırmaktadır. Öyleki sosyal medya, bir yandan bilginin daha rahat dolaşımına zemin sunarken diğer yanda ise bunun en hızlı kirlendiği zemini de üretmektedir. Sansürü delmek konusunda işlevli olan sosyal medya, diğer yandan denetimsizliğinin bir sonucu olarak bilginin en hızla kirlendiği, manüple edildiği yer de olabilmektedir.

sosyal medya optimizasyonuYaşadığımız coğrafyada sosyal medyayı haber, iletişim ve bilgiye ulaşım yönü özellikle Gezi İsyanı ve sonrasındaki birçok devlet kaynaklı saldırı furyasındaki işlevselliği ile tanımaktayız. Ancak aynı sosyal medya, haber ve olay teyidi ihtimalindeki zayıflık ve kaynağı belirsizlikten doğan güvensizlikle de,  gerçekdışılığın da “gerçekmiş” gibi lanse edildiği örneklerle doludur. Özellikle sosyal medyanın ekonomik yönü, bu temelde dönen reklam ve ekonomik faaliyetler bu kirliliği günden güne artırmaktadır. “Son dakika”lı etiketlerle karşımıza çıkan sayfaların birçoğunda reklam içerikli paylaşımlardan oluşması gibi durumlar buna örnektir.

Konuyu esaslı bir probleme dönüştüren ise, sosyal medya üzerinden dönen sosyal alanın, sadece bir bilgi alanı olması değil bir kimlik üretimi ve pratik alana dönüşmesi meselesidir. İnsanların birbirleri ile çoklu iletişim kurabildiği platformlar olarak sosyal medya kanalları, kişiye kendisini istediği kişi, kimlik ve yaşam olarak üretme alanı tanımaktadır. Baştan aşağı sanal olan bu alan, burada yaşayan, burada üreten ve kendi edimini buradan kuran bireyler üretmekte, son kertede ise tam da sistemin ihtiyacı olan edilgenliği kitleselleştirmektedir.

Bu açıdan özellikle sosyal medya kampanyalarını, tag paylaşımları eylemlerini ve son süreçte dikkat çekici bir “eylem” alanı haline gelen chance.org gibi imza kampanyası sayfalarını dikkat çekici örnekler olarak ele alabiliriz. Bu zemin bir olayın ya da bilginin yaygınlaşması dışında ek bir işlevsellik barındırmamasına rağmen, özellikle kendisini ürettiği sosyal medya zemininin yarattığı avantajlarla da gerçek bir muhalefetin yerine ikame edilmektedir. Bireylerin sistem karşısındaki tutumu, sosyal ve siyasal gündemler karşısındaki tepkisi sosyal medya sayfalarına sıkıştırılmakta, buradan yazılan 3-5 cümleden köklü bir dönüştürücülük umulmaktadır. Yaratılan simülatif evrende, evinden çıkmayan insanların, pratikte hareketsiz öznelerin sadece klavye başından üretebildikleri bir “sanal hareket alanına” yöneldikleri, buradan tatmin ürettikleri görülmektedir.

sosyal medya kullanimiTüm bunların ürettiği sonuç ise, kapitalizmin sınırlarını aşmamakta, sistem açısından daha “ehli” bir muhalefet olarak çok kolayca istenilen kanala sürülebilmektedir. Örneğin imza kampanyası sayfası olan chance.org, “kâr için değil toplumsal fayda için çalışan şirket” olarak kendisini lanse ederken arkasında milyon dolarlık bir sermaye birikim ve yatırımı ile milyon dolarlık kârlar üretmektedir. Bu bile tek başına sanal alanın manüplatif etkisine örnektir.

Sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen ehli insan veya toplum profili bireyin ve toplumun yabancılaştırılmasında modern bir ağ olarak önümüze çıkıyor. Dolayısıyla toplumsal anlamda sosyal medya ve iletişim alanının yaratığı yabancılaştırmanın farkında olarak TDH önüne çıkan görev bu alanların titizlikle incelenmesidir. Zira faşizm koşullarında sosyal medya gibi bir ilkesiz alanın kullanımı ciddi güvenlik zaafiyetlerini de açığa çıkarmaktadır. Bu konuya girmeden önce sosyal medya yabancılaşma konusunu açmakta fayda var.

Sosyal medya ve yabancılaşma

Teknolojik gelişimin sosyal hayat üzerinde sağladığı dönüşümlerin başında belki de telefon kullanımı ve buna bağlı olarak gelişen sosyal medya alanı gelmektedir.  Ceplerde taşınan sosyal hayat her anı kapsayan ve kişinin farkındalığını farklı boyutlara çeken bir özelliğe sahiptir. Kişinin maddi yaşam içerisindeki farkındalığı ile bütünleşen, sosyal medya ve sanal farkındalık hali zaman içinde maddi yaşam farkındalığının önüne geçerek maddi yaşamı ona tabi kılmaktadır. Eylemlere katılmanın yerine o eylemin fotoğrafı ile sosyal medyada “marjinalleşme” çabası sosyal pratiğin yerini almaktadır. Bu durum insanın topluma yabancılaşmasında bir evredir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu alanın önemi bu bahsini ettiklerimizle yadsınamaz. Bizim değineceğimiz ve eleştireceğimiz yer sosyal medyanın sosyal ve maddi pratiği içine alarak eritmesidir. Kapitalizmin kültürel bombardımanın sonucu toplumsal anlamda faydası olan birçok etkinlik kapitalizmin kendini toplum içinde üretmesi gibi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Bu etkinliklerin insanın üretim sürecinin dışındaki zaman ve mekân boşluğunu dolduran alanlar olduğu unutulmamalıdır.

Kapitalizmin boş zaman ve etkinliklere yaklaşımı ise buralarda da sömürünün devamı kapsamındadır. “Toplumdaki ahlaki değerlerin çöküşü ve doğal çevreden kesin çizgilerle kopuş, sıra ‘özgür saatlere’ geldiğinde bir boşluk yaratır. Böylece iş dışındaki zamanın doldurulması da piyasaya bağımlı hale gelir. Piyasa abartılmış ölçüdeki pasif eğlenceleri, oyalanmalar ve kitlesel izlenceleri kendini el verdiği kısıtlı olanaklar çerçevesinde, yaşamın kendisine bir alternatif gibi insanlara sunar. Her çeşit spor ve eğlenceyi, sermayenin büyütülmesi amacıyla bir üretim faaliyetine dönüştürmüş olan büyük şirketler de tüm boş zamanları doldurmanın bir aracına dönüşen bu pasif etkinlikleri halkın üzerine boca ederler.” (Emek ve Tekelci Sermaye, H. Braverman, Kalkedon y., s. 132) Dolayısıyla toplumsal etkinlikler bir şekilde kapitalizmin hizmetine girer. Bugün sosyal medyada kendini böylesi bir süreç ile karşımıza çıkmaktadır. Geleneksel iletişimden sosyal ağ iletişimine geçen toplumlarda yalnızlaşma ve kişinin kendisine yabancılaşması kaçınılmaz bir gerçektir. Sosyal medya üzerinden kurulan iletişin yaygın hale gelmesiyle, insanlar yüzyüze iletişim kurmak için yeteri kadar vakit bulamamaktadır. Hızlı iletişim beraberinde zaman ve mekan kavramının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Yaşanan bu anlık iletişimle birlikte, bireylerin davranışları da sanal davranışlar ve sanal duygular olarak değişim göstermektedir. Jest ve mimiklerin olmadığı bir iletişim biçiminden bahsediyoruz ve bu kapsamda, sanal ortam üzerinde gerçekleştirilen iletişim, bireyi yalnızlaşma ve yabancılaşma evresine sürüklemektedir. Bu duruma karşın sosyal medya alanını terk etmek değil onun bir araç olma özelliğini bilerek amaçlaştırmadan buradaki farkındalığın devrimcileştirilmesini sağlamaktır.

Zira kapitalizm, soyut haliyle düşünülemez. Ayrıca onu bir kurallar sistemi olarak düşünmek de eksik kalacaktır. Gündelik ilişkilerimizi düşünürsek, bütün detaylarda kapitalizmin izlerini bulabiliriz, fakat tek tek nesneler veya tek tek yaklaşımlar açıklayıcı olamazlar. Sosyal medyayı göz önüne aldığımızda ise nesne ve yaklaşımların birbirleriyle karşılaştığı dünyalar-ortamlar bile bambaşka olabilmektedir. Bugüne kadarki deneyimlerimiz gösteriyor ki bütün bu şartlarda bile ilişkiler birbiriyle iç içe geçerek kapitalizmin bir uzantısına dönüşebilmektedir. Ve bu yüzden gerek kavramsal zemin olarak gerekse de gündelik kavrayışlarda kapitalizme sırtını yaslamak kaçınılmaz hale gelmektedir.  Bu açıdan sosyal medya alanında ortaya çıkan yabancılaşma karşısında devrimciler olarak bu alanların politikleştirilmesi ve sosyal medya üzerindeki alanların insan psikolojisini yönetecek ve fili yaşamda etkisini yaratacak hareketli ve hareketsiz görsellerin üretilmesi gerekmektedir. Zira bahsini ettiğimiz alan sadece bulunduğumuz coğrafyada değil evrensel olarak iletişimin saniyelere indirildiği bir kapsama sahiptir. İşte tüm bu pratikler noktasında ortaya koyacağımız perspektifin bu alanın kullanımını kişisel değil devrimin çıkarları kapsamında kullanmaktır. Kişisel kullanımlarda ise bu farkındalığın takibinden öteye gitmemek faşizm koşullarında dikkatini çektiğimiz çalışma koşullarını sosyal medya üzerinde de aynı kaygıları düşünerek yapmak gerekmektedir. Çokça örneklerine şahit olduğumuz üzere sosyal medya paylaşımları artık mevcut iddianame klasörlerinin oluşumunda başlıca kaynak olarak öne çıkıyor. Bu açıdan özellikle “gerilla ve militan fotoğraflarının kullanımı” sosyal medyada kişiyi daha fazla devrimci yapmaz. Sosyal pratikten çıkarılacak bir anlatı, bir görsel veya organize edilecek bir videonun devrim mücadelesine katkısı oldukça fazla olacaktır.

Sosyal medya ve istihbarat

sosyal medya optimizasyonuAmerika’daki bir televizyon programında Facebook’un CIA için en önemli istihbarat kaynağı olduğu belirtilmiştir. ABD Kongresi’nde yapılan bir bilgilendirme toplantısında sosyal medya ve onun en başarı sağlamış örneklerden biri olan Facebook’un ABD Amerikan Başkanı’na bağlı Department of Homeland Security adlı bir departman tarafında sürekli incelendiği ve bu departmandaki kişilerin CIA üyesi olduğu bugün dünya gündeminde yer edindiği belirtilmiştir. 2012 yılında gerçekleştirilen kongrede sunulan bir raporda ise 2004 yılından bu yana Facebook veritabanını istihbarat için kullandığından bahsediliyor. Yani CIA, istihbarat (bilgi) toplamak için Facebook’u aktif bir şekilde kullanıyor. Raporda CIA temsilcisi Christopher Sartinsky insanların politik görüşlerini, dinlerini,  tüm arkadaşlarını, kişisel e-posta adreslerini, yüzlerce fotoğrafı, durum güncellemelerini yani her şeyi gizlice izlediklerinden bahsediyor ve ekliyor “CIA için bu, gerçek olan rüyadır.”

Yine mevcut raporda Facebook’un meşhur kurucusu ve CEO’su olan Mark Zuckerberg “CIA’in Facebook Program Yöneticisi” olduğundan bahsedilmiş. Bugün dünyanın her tarafında sosyal medya ilgili ülkenin istihbaratı tarafından izlenmekte ve kişilerin paylaşım ve yazımlarına kadar kimlik ve kişilik analizleri yapılmaktadır. Time dergisi, 2010 yılında Facebook’un kurucusu ve sahibi Mark Zuckerberg’i “yılın adamı” seçerken, onu 500 milyon kişilik sanal devletin başkanı ve insanların hayatlarını yaratıcı ve iyimser olarak değiştiren kişi olarak adlandırdı.  Sosyal medyanın etkisini ve kitleleri harekete geçirmekteki etkinliğini gösteren politik süreçler istihbarat servislerinde dikkatle incelenmiştir.

18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’da başlayan ve daha sonra Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’taki isyanlar sosyal medyanın etkinliğine gösterilebilecek en önemli olaylardandır. Bu süreçte bahsedilen ülkelerde başta Facebook ve Twitter gibi sosyal medya siteleri olmak üzere, sosyal siteleri kullanan kullanıcı sayıları katlanarak artmıştır. Örneğin Mısır’da Facebook kullanıcı sayısı 5.5 milyondan 8.5 milyona ulaşmış, Libya’da Twitter kullanıcıları ilk aylarda 600 bin artmıştır. Ülkemizde Gezi İsyanı’nda da başta Twitter olmak üzere sosyal medyanın toplum üzerindeki etkisi belirgin şekilde görülmüş ve burjuva feodal medyanın sansür ağı, kitle iletişim ağları sayesinde delinmiştir. Bu durum karşısında AKP tarafından sosyal medya şeytan icadına kadar getirilerek ileri giderek sosyal medya operasyonları gerçekleştirmiştir.

Gezi İsyanı sürecinde hazırlanan bir raporda twitterda hastag ile 8.49 milyon mesajın yayınlandığı görülmüştür. İsyan ile ilgili toplamda 100 milyonun üzerinde mesaj yayınlanmış isyanın başlangıcında günlük aktif twitter kullanıcısı 1.8 milyon civarında iken, 10 günlük süre içinde bu rakam yaklaşık 9.5 milyona ulaşmıştır. İşte böylesi bir ağ istihbarat servisleri için oldukça önemli bir veritabanına sahiptir. Zira bilgi mevcut medya kaynaklarından çıkarak ulaşılması gereken bireyin kendisinde toplanmakta ve birey ve toplum analizleri rahatlıkla yapılmaktadır. Zira istihbarat, muhtelif imkân ve vasıtaları kullanarak, herhangi bir konuda enformatik materyal temini ve temin edilen bilgilerin ham halden kurtarılarak işlenmesi, kıymetlendirilmesi ve yorumlanarak bunlardan bir netice çıkarılmasıyla ilgili faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Sosyal medya ise bu verilerin çokça bulunduğu bir ortamdır. Bu istihbarat sadece devletleri değil aynı zamanda çok uluslu şirketleri de kapsamaktadır. Şirketlerin, reklam ajanslarının, şahısların da rekabet kapsamında bilgi edinip bu bilgileri değerlen derip analiz ederek gelecekle ilgili hazırlıklar yapmaktadırlar. Bu kapsamda sosyal medya istihbarat servislerine eklenen ciddi bir alandır

Siber uzay olarak adlandırılan bu boyut, bilgi çağı teknolojisinin toplum açısından hem bir ödül hem de bir cezadır. Zira kapitalizmin elinde bilim ve teknolojinin aldığı ve alacağı biçim onun kendini üreteceği şekildedir.  Bu alanda internet, hem bilgi toplama hem de bu bilgiye dayalı operasyonlar yapma olanağı sunmaktadır. TDH olarak bu alandan belli çerçeveler kapsamında uzaklaşmak bir yana diğer yandan da bu alanda uzmanlaşmak, eğitim almak önemlidir.

Sosyal medya ve görevlerimiz…

En başından da belirttiğimiz gibi oldukça iletişim alanı hızlı ve geniş bir propaganda aracı ile karşı karşıya olduğumuz kadar aynı zamanda da “tehlikeli” bir araç ile de karşı karşıyayız. Özellikle son dönemde sosyal medya üzerinden kurumsal tartışmaların marifet sayıldığı politik duruşun “like ve tıklamalar”la bütünleştiği bir ortamda örgütsel dejenerasyona ve tahribata sebep olunmaktadır. Hemen herkesin dilinde pelesenk olan ve kabul gören sosyal medyada siyaset ve siyaseti tartışmama tavrı ne hikmetse bir şekilde yine ihlal edilmektedir. Bu durum açık bir şekilde devrim mücadelesinin görevlerini yerine getirme cüretinden kendini azade ederek sergilenen bir acizlik halidir. Ülkemizde faşizm koşulları gereği sınıf mücadelesinin baştan sona kadar illegal oluşu göz önüne alındığında özellikle son dönemde sosyal medyada ortaya konulan tasarrufların hiçbiri kabul edilemez. Neredeyse kişilerin teşhirine varan paylaşımların yapılması, bireylerin isimlerinin alenen ifade edilmesi, rakamların-bileşenlerin-isimlerin-görevlendirmelerin-eleştirilerin-farklı fikirlerin-sonlanmamış tartışmaların vb. bu kadar rahat sıralanabiliyor olması sınıf mücadelesine ve onun ilkelerine dair ciddi bir kan kaybı, kaygı yitimi olarak adlandırılmalıdır. Ki bunun gerçek adı ise ideolojik bir kanama halinde olunduğudur.

Ayrıca unutulmamalıdır; bu zamana kadar acık edilenler devletin elde etmek istediği bilgilerdir. Ancak ne yazık ki sosyal medyada büyük puntolarla hayat bulan bu kendini tatmin etme hali bu zamana kadar yaratılan değerleri yok etmekte ve –ilginçtir- tüm bunlar bizzat “örgütlü” bireyler tarafından yapılmaktadır. Kan can bedeli geçmişin bize kazandırdığı çalışma tarzı ve ilkelerimiz bizzat kendi ellerimizde harcanmakta, şahsi telefonlardan açılan sosyal medya hesaplarından illegal eylemler haberleştirilmekte, bu konularla ilgili bilgi paylaşımı yapılmakta, dedikodu üretilmekte, prestij sağlanmaya çalışılmakta, bile isteye düşmana açık verilmekte, bütün değerlerimiz darağacına çekilmekte ve bu haliyle suç işlenmektedir. Tüm bu yapılanlar devrim davası karşısında suçtur.

Bu düşünsel ve pratik tutumun düşman politikasından özde bir farkı yoktur. Zira yozlaşmış ve devrimin ihtiyaçlarını kendisi için kullanan, ilkesiz çalışan bir kadro ile düşmanın sızdırması ile çalışan bir ajan arasındaki fark sadece görevlendirme ile ilgilidir. Zira ikisi arasında hiçbir fark yoktur. Birincisinde bilgi dolaylı gelir ikincisinde ise bilgi doğrudan kaynaktan gelir. Ancak bir her iki şekilde de düşman unsurlarına sızdırılır.

Kendisini ‘içtenlikle’ bir komünist olarak gören, ama alabildiğine sağlam, şaşmaz, kararlı, fedakar, cesur ve kahramanca bir siyaset izlemek yerine (yalnızca böyle bir siyasetle proletarya diktatörlüğü kabul edilmiş olur), gerçekte yalpalayan ve cesaretsiz bir kişi-böyle bir kişi karaktersizliği, yalpalaması ve kararsızlığı ile doğrudan bir hain gibi aynı ihaneti işler. Zaafından hain olanla, hesaplı ve kasıtlı hainlik yapan biri arasında kişisel olarak büyük fark vardır; siyasal açıdan ise böyle bir fark yoktur, çünkü milyonlarca insanın gerçek kaderi siyasete bağlıdır. Ama milyonlarca işçi ve yoksul köylünün, zaafından hain olanların mı yoksa bencil çıkarları için hain olanların mı ihanetine uğramış oldukları, bu kaderi değiştirmez.” (Lenin)

Bu kapsamda sosyal medya kullanımına ilişkin görevlerimizin başında, kurumsal ve politik tartışmalara girmemek gelmektedir. Zira istihbarat servisleri, kişinin politik yaklaşımlarını ve yazınsal ifadelerini dahi incelemektedir. Kişi ve kuruluş isimleri kullanılmamalı, kurumsal örgütlenme kapsamında oluşturulan sosyal medya hesaplarının kimler tarafından kullanıldığı alenen tartışılmamalı, bu alan kişisel kaygı ve hesaplaşmalara alet edilmemelidir vb. Yukarıdaki kapsam çerçevesinde birçok madde eklenebilir.

Son olarak devrim mücadelesinin en engin tecrübeleri, bizlere kendimizi devrim mücadelesine adamanın önemini göstermiştir. Bugün sosyal alan pratiğimizin toplumsal örgütlenmeyi merkezine aldığını ve bunun için de kurumsal organizasyonlara uymak gibi bir misyona sahip olduğumuz göz önünde bulundurulmalıdır. Temel stratejik hedefe uyacak şekilde gerçekleştireceğimiz örgütlenme biçimleri stratejimiz olan Demokratik Halk Devrimine emin adımlarla gitmemizi sağlayacaktır. Aksi takdirde strateji ile uyumlu olmayan pratiklerin vereceği tahribat kaçınılmaz olacaktır. Bu açıdan bugüne kadar sosyal medya üzerinden faşist sistemin gerçekleştirdiği operasyonlar görüyoruz. Sistem karşısındaki bu pratiğimizin demokratik olduğu kuşku götürmezken faşist sistemde böylesi bir pratiğe girmenin komünistler açısından bir izahı yoktur. Zira komünist önder Mehmet Demirdağ’ın dediği gibi “Düşmanın başarısı yoktur komünistlerin ilkesizliği vardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu