Makaleler

Bir kez daha kolektivizm (ortaklaştırıcılık) üzerine!

Kolektiflik, amacımızın ruhunu oluşturması yanıyla bilince çıkarıldığında, onun yaşamımızın her alanında kendini yeniden, yeniden üretmesi gerektiği anlaşılır olacaktır. Bu yaşam ruhundan uzak duran veya uzaklaşanlarımızın bireyciliğe kayması büyük olasılıktır.

Bugün mücadelenin genel seyri gözetildiğinde her alanın en önemli sorununu gelişkin ve inisiyatifli kadro ve militanlara sahip olamamak oluşturmaktadır. Ama bu tespit tek başına yeterli değil; hem neden hem sonuç olması babında bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz militan ve kadronun en belirgin özelliklerinden biri kolektif çalışmaya, denetlemeye-denetlenmeye açık ve uygun olması gerekliliğidir.

Mücadelemizin amacının gerçekleştirilmesinin kendisi ile uyumlu yol ve yöntemlerle olası olduğu doğrusu yaşamımızda ne kadar cisimleşirse, sorunları alt etme ve yol almamız o kadar kolay ve hızlı olacaktır. Bu gerçeği ne kadar derin kavrarsak -o kadar- hayatımızda somutluk kazanır. Örgütlenen her bireyin, toplumdaki yabancılaşma ve bireyciliğin aksi yönde bilinçli bir çaba ile kolektif bilince kavuşturulması, düzenin tortularından arındırılması için olmazsa olmazdır. Aksi durumda bu özelliklerini muhafaza eder, dönüştürülemeyen bireylerin saflarda çoğalması ile bünyenin nitelik değiştirmesi; güzellikler dünyasının çirkinleşmeye başlaması kaçınılmaz olur. Dayanışma, paylaşım, anlayış, hoşgörü, sevgi-saygı ve daha nice değerin billurlaştığı sıkı bir yoldaşlık ilişkisi; kolektif ortamın yaratılıp büyütülmesi, çevre ve çeperindekiler için bir çekim merkezi olması açısından önemlidir. Burada dikkat çekilecek esas detay toplumdan saflara katılan bireyin değişim ve dönüşümü için dâhil olduğu yeni ortamın niteliksel farklılığının bariz şekilde kendisini hissettirmesidir. Kolektifliğin bir yaşam biçimi olduğu ortamda bireyler çoğu zaman daha küçük müdahalelerle ortama uyum sağlama çabalarıyla değişir-dönüşürler. İşte bu doğru bilince çıkarıldığında ortamın güzellikler dünyasına uygun ve onun parçası olması gerekir. Aksi durumda düzenden kopan birey, tüm iyi niyetine rağmen değişik renkte ve tonda yine düzeni içselleştirmiş ve yaşamış olur. Bunda esas sorumluluk da saflarına katıldığı kolektif olur.

Kolektif deyince ilk başta örgütlülüklerimizin yukarıdan-aşağıya birbiriyle ve kendi içindeki-canlı organizma olmaktan kaynaklı-ilişkilerinin kolektif ruha uygun olarak işletilmesi anlaşılmalıdır.

Demokratik-merkeziyetçilik ilkesi temelinde yaşanılan veya karşılaşılan her pratik veya teorik sorun olan, birim veya komitelerde tartışılıp (tartıştırılıp) bir irade birliğinin oluşturulması çözümün en önemli basamağını oluşturmaktadır. Bu tartışmaların, sorunların çözüm yolunun bulunmasından başlayarak, alınacak kararların uygulama iradesinin oluşturulmasına kadar çeşitli avantajlar sağlayacağını söylemeye gerek yoktur.

Yapılacak kolektif tartışmalar ile olay ve olguların kavranmasında varılan düzey aynı zamanda onun pratikleştirilmesinin de teminatı olacaktır. Kavranmayan çözümün uygulanmasını beklemek safdillik olur. Bugün yukardan aşağıya her türlü örgütlenmede alınan kararların uygulanmasında yaşadığımız sıkıntıları aşmak için daha sağlıklı ve derinlemesine görüş alışverişinde bulunmak, açıklığa kavuşturulamayan konu ve sorunları “bir bilene” danışmak veya özel olarak araştırıp-inceleyerek öğrenip kolektife mal etmek doğru yol ve yöntemlerdendir. Bu çabadan kendimizi mahrum bıraktığımız oranda: gerek; tüm kararların masa üstünde kalması, pratikleşmemesi olasılığı büyüktür.

Kararlarımızın içselleştirilmesine hizmet eden tartışmaların yaşanması aynı zamanda bu kararların daha aktif ve etkin pratikleştirilmesine hizmet edecektir.

Kolektif çalışmalarda sağlanan başarının doğal sonuçları vardır: Bunlar ortak düşünüş, ortak pratik şekilleniş, ortak ses ve sesleniştir. Öyle ki bu konuda alınan yola paralel farklı bölge ve illerde faaliyet yürüten militan ve kadroların olay ve olguları ele alışı ve çözümü aynı olur. Bunun sağlanması için her yoldaşın mücadeleyi kendi alanıyla sınıflamaması, bütünün sorunlarına duyarlı olması, kafa yorması gerekir. Bütün ile parçanın diyalektik bağını kurmak, parçada mücadele yürütürken bütüne hizmet ettiğini her daim akılda tutmak ve onunla uyumlu olmak kolektifliğin temellerindendir.

Bu konuda düşülen hataların başında memur zihniyetine sahip olmak gelir. Küçük burjuva düşünüşünün doğal etkilerinden olan olay ve olguları sınırlı görme-algılama, çevre ve bütünle ilişkilendirememe ve bunun doğal sonucu olarak da, kayıtsızlık ve edilgenlik doğar-yaşar saflarda. Kendi görev alanı dışındaki parçalardan da kendini sorumlu görme ve kafa yorma kolektif düşünmenin olmazsa olmazıdır.

Başkalarından bekleme, başkalarının düşünüp yapmasını isteme tavrını komünist ve devrimci anlayış ve düşünüşle ilişkilendirmek büyük yanlış olur. Böyle bir tezahürü olur. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütünün sorunları ortak sorunlarımızdır, diye düşünmeyen-düşünemeyen anlayış sahipleri ortaklaşmada yabancılaşmada veya ortaklaşamama anlayışında olanlarımızdır.

Bugün mücadele saflarına aktif katılım sağlamış her yoldaşın kendinde ve çevresinde bu yönlü barındırdığı eksik ve hatalı anlayışlarla mücadele etmesi, en kısa zamanda dönüşüme uğratması mücadelenin öncelikli ihtiyaçlarındandır. Bunun için ise her yoldaşın öncelikle kendi birim örgütlülüğüne işlerlik kazandırması (birim olarak örgütlenmeyen “örgütsüz örgütlülerin” bir an önce bulundukları alanın özgünlüğüne paralel birimleşmeleri) zorunludur. Bu birimlerin düzenli toplanması, gündemleri ışığında tartışılarak kararlar alması, eğitim ve denetim yapması ve bunların yol göstericiliğinde pratiklerine yön vererek bulunduğu alanda kolektifin basit ve zorunlu işleyişi atlayan her birey, birim veya komite bilmelidir ki kolektivizme uzak ve amaçlarımızla ortaklaşmamaktadır.

Her alan kendi sorunlarına vakıf olmak ve onları çözmek yoluyla kolektifi büyütmekle mükelleftir. X alanından beklenen Y alanındaki sorunlara pratik müdahalede bulunmak değildir. Beklenen doğru tavır, kendi alanının sorunlarına müdahale ederek dönüşüme uğrattığı pratiğin deneyimlerini merkeze ulaştırarak; Y alanına teorik olarak ışık tutmasıdır. Aynı mantıkla Y alanı da X alanı için deneyimlerini merkezileştirmelidir. Bu şekilde bir ele alışla X, Y, Z, W gibi sayısız parça ve alanların deneyim ve pratiklerinin toplamından oluşan bütünün kolektifliğin ruhuna uygun dönüşüp, dönüştürmesi ve adım adım amaca yaklaşması demektir.

Bu kolektif işlerliğin birbirimizi etkileme değiştirme-dönüştürmede kullanılması ile ihtiyacımız olan, ideolojik-politik gelişimine daha fazla katkıda bulunmuş oluruz. Örgütlülük saflarındaki yoldaşlarının eksik ve yetmezliklerine duyarlı olmayan, kendi bildiğini paylaşmayan yoldaşların çeperi oluşturan yığınlara duyarlılığını beklemek veya onları değiştirip örgütleyeceğini sanmak (beklemek) yanılgı olur. Örgütlülük içindeki duruşumuz ve pratiğimiz aynı şekilde örgüt dışındaki duruşumuzun da aynasıdır. Tersini ifade etmemiz de aynı anlama gelir. Devrimci doğruları içselleştirip hayata uygulamayan her yoldaş niyeti ne olursa olsun, halka ve devrime hizmet edemez.

Yukarıda ifade edilen doğruları gören, kabul eden her yoldaş hem kendi eksiklikleri nezdinde hem yoldaşlarının eksiklikleri nezdinde kolektifin görüş ve düşüncelerini, güncel perspektiflerini öğrenip uygulamalı, kavrayıp derinleşmelidir. Değişim ve dönüşümün mihengi pratiktir. Bildiğimizi kavradığımız oranda uygulayabiliriz veya uygulamaya çalıştığımız oranda kavrayabiliriz. Bu diyalektik yasayı her daim rehber edinmeliyiz. Bu yolla bilimi pratiğimizin yol göstericisi yapmış oluruz.

Bunun için ise eleştiri-özeleştiri mekanizmasını sağlıklı şekilde işletmek; eğitim çalışmalarını (Kolektif ve bireysel birbirini tamamlamalı) hiç aksatmamak, yayınları, broşürleri-kitapları okumak, okutmak, soran-sorgulayan, araştıran-inceleyen, bıkıp usanmadan öğrenen ve öğreten olmak gerekir. Bunları bilip sıralamak sorunlarımıza çözüm değil; uygulama yeteneği gösterip-göstermemek, kolektifin etkin bir parçası olmak ve rolümüze uygun davranmayı başarıp-başaramadığımız aslolandır. Tarihsel olarak önemi ve değeri tartışılmaz olan devrimciliğe soyunmak ama devrimci teoriyi hakkıyla öğrenip uygulamamak kabul edilemez. Çevremizde akıp giden düzenin yaşamı içinde başarılı olan bireylerin kendi meslek ve alanlarında yeterli ve yetkin oldukları hemen göze çarpan özellikleridir. Bir devrimcinin başarılı olması için yaptığı her işi en ince detayına kadar öğrenmesi gerektiğini kabul etmemesi ve gereğini yerine getirmemesi durumunda başarısız olması, yerinde sayması, gerilemesi “doğa” “toplum” kanunudur. Bunu bilmek için alim olmaya gerek yoktur.

Kolektif çalışmaları tamamlayan birbirimizi denetleme, yol-yordam öğretme, hataları yerinde ve zamanında düzeltme de kolektif işleyişin olmazsa olmazlarındandır. Aksi durumda çokça örneğine rastladığımız örgütlü görünümünde örgütsüzlüğü meşrulaştırma ve kurumlaştırma durumuna düşeriz.

“Kolektifin” içinde yaşadığı geniş halk yığınlarıyla örgütlü bir ilişkilenme devrimci mücadelenin en çok ihtiyaç duyduğu ve önümüzde duran görevdir. İşte buna dönük sorumluluklarımızı, rolümüzü layıkıyla yerine getirebilmek için kendi içimizde bir kolektiflik inşa etmenin önemine vurgu yapıyoruz. Kitlelerin katılımı ve örgütlenmesi ile ağırlaşacak sorumluluklarımıza bundan dolayı değinmiyoruz. Fakat yukarıda bahsini ettiğimiz temel tutum ve davranışlar kitlelerle iç içe ve onlarla bin bir ilişki içinde asıl anlamını bulur.

Her konuda parçanın kendi içinde düşünce alışverişinde bulunması, diğer parçaların benzer nitelikte yaşadığı sorunları nasıl aştığını araştırıp öğrenmek; ihtiyacımız olan örgütlü olma bilincinin temel ve vazgeçilmez adımıdır.

Her birim faaliyet alanın görevlerini kararlıca yerine getirmeye çalışmalıdır. Uygulanmayan kararların neden-niçinleri üzerine ciddiyetçe kafa yorulmalı. Karar eksik ise tamamlanmalı ve uygulanmalı. Karar yanlış ise düzeltilip uygulanmalıdır. Her sorun tarih sahnesine çözümünü içinde taşıyarak çıkar. Önemli olan bizlerin o sorunu doğru analiz edip çözümünü bulup, uygulama yeteneği ve sabrı göstermemizdir. İşte bunun için kolektif aklı her alan ve birimde her zamankinden daha fazla öne çıkarmalı, önemsemeliyiz. Unutulmamalı ki “akıl akıldan üstündür”. Kolektif akıl ise en büyük dehadan bile daha üstündür. Deha olduğumuz savında olsak bile, kolektif akla ihtiyacımızın olacağını derinden kavramalıyız!

(Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu