GüncelMakaleler

Direniş| 3. Havalimanı direnişinin anlattıkları

Yine yüzlerce taşeron şirketin arasında, sürekli işten atılma tehdidi altında, sendikalaşmanın yok sayıldığı, suç sayıldığı, yalnızca direnişlerin değil direniş ihtimalinin bile baskılanmaya çalışıldığı inşaat sektöründe bu koşullarda ortaya çıkması itibariyle önemini okumak gerekmektedir.

3. Havalimanı inşaatı, ya da başka bir deyişle AKP’nin yıllardır propaganda ettiği, şaşalı “mega proje”si, bir isyanın harmanlanmasına ev sahipliği yaptı.
Resmi olarak Mayıs 2015’te başlayan dev inşaat bugüne kadar gece gündüz durmadan çalışan taşeron firmalar ve bu çalışma temposunun bir sonucu olarak ortaya çıkan iş cinayetleri ile gündemdeki yerini daima korudu.

Geçtiğimiz Şubat ayında 3. Havalimanı inşaatında bugüne kadar 400 işçinin hayatını kaybettiğine dair soru önergesi verilmesi ile burada yaşanan işçi katliamı da Meclis’e taşınmıştı.
3. Havalimanı inşaatı son olarak 14 Eylül’de işçilerin isyanına tanıklık etti. 3. Havalimanı inşaatında çalışan işçiler, insanca bir yaşam talebiyle direnişe geçti ve İGA yöneticilerini masaya oturmaya zorladı. Patronlar, işçilerin 15 maddelik taleplerini kabul etmedi, üstüne devlet, polisi ve TOMA’sıyla işçilere saldırdı, yüzlerce işçi gözaltına alınırken, aralarında sendika yöneticilerinin de olduğu 24 kişi tutuklandı.
Bilindiği üzere işçilerin bu ilk eylemi değildi. İşçiler, daha önce de çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin eylemler düzenlemişti fakat İGA yönetimi işçilerin taleplerini karşılamamıştı. İşçiler bu son eylemlerinde, tahtakurularından servis araçlarına, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden maaşlarının bir kısmının bankaya yatırılıp bir kısmının elden verilmesine karşı tepkilerini eyleme döktü.
Yüzlerce işçiyi adeta yutan 3. havalimanı inşaatının ardından burayı 25 yıl süreyle işletme hakkını elde eden İGA; İstanbul Grand Airport adıyla 10 Temmuz 2013’te Cengiz İnşaat, Mapa İnşaat, Limak İnşaat, Kolin İnşaat ve Kalyon İnşaat’ın içinde bulunduğu konsorsiyum tarafından havalimanının yapımı ve işletmesi amacıyla kurulmuştu.

Bu ortak yapım, AKP ile organik bağı olan ve AKP iktidarının nerede HES, maden ocağı, RES vb. çevre-doğa, hayvan düşmanı proje varsa büyük bir iştahla ihalesini alan bir oluşumdur. İşte bu konsorsiyum, AKP’nin böylesine önem verdiği, yerel seçimler öncesi de şaşalı bir şekilde, “büyük hizmet”, “süper proje” olarak sunmaya hazırlandığı 3. Havalimanı projesinin “baba” aktörleri oldular. “Reis”in emrine amade bu şirketler, “hedefe giden yolda işçi katliamları mubahtır” şiarıyla işçi cinayetlerine zemin hazırladılar, işçilerin isyanlarına gözlerini kapattılar. Eee ne de olsa 36 bin işçi çalıştırıyorlar, kendi deyişleriyle “istihdam sağlıyorlar!” Bu binlerce işçinin isyanı bu kez patronlar tarafından görmezden gelinemez derece yaygınlaşmış ve iktidar ile patronları korkutmuştur!

Kalıcılaştırmak istenen umutsuzluğa darbe
3. Havalimanı işçilerinin direnişi, iktidarın bu topraklarda kalıcı hale getirmeye çalıştığı sessizliği ve umutsuzluğu delecek, yeni isyanlarla sahne alacak bir enerjinin, dinamizmin var olduğunu bir kez daha gösterdi!
Gezi İsyanı’ndan bu yana Erdoğan, Avrupa’nın Türkiye’yi kıskandığından, “muhalefet”in de kendilerini kıskanan “dış mihraklar” tarafından örgütlendiğinden söz edip duruyor. Aynı argümanı en insani taleplerle gerçekleşen bir işçi isyanı için de, kayıplarını aramaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri için de kullanmayı sürdürmekten zerre utanmıyor, yüzü kızarmıyor elbette, bunu kullanmaktan vazgeçmiyor.
Bu isyanın, krizin her gün başka bir ağırlığının yaşandığı bu süreçte önemi büyüktür.

Yine yüzlerce taşeron şirketin arasında, sürekli işten atılma tehdidi altında, sendikalaşmanın yok sayıldığı, suç sayıldığı, yalnızca direnişlerin değil direniş ihtimalinin bile baskılanmaya çalışıldığı inşaat sektöründe bu koşullarda ortaya çıkması itibariyle önemini okumak gerekmektedir. Elbette bundan önce aylardır devam eden Flormar işçilerinin direnişi, Cargill işçileri, yine tek tek direnişe geçen KHK mağduru direnişçilerin devam ettirdiği direnişler ve her gün başka bir fabrikada, atölyede irili ufaklı bir dizi işçi direnişi bizlere öfkenin her gün biraz daha biriktiğini gösteriyor.

Umut, moral ve enerji vericidir
Diğer taraftan bu isyan umut, moral ve enerji verici olmasından ötürü saldırıların yoğun hedefi haline gelmiştir. 700. haftasından bu yana devletin saldırılarının hedefi olan Cumartesi Anneleri eyleminde kitlenin birikmiş öfkesinin İstiklal Caddesi’ndeki dışa vurumu, “büyük” medya patronları tarafından karalanmasına rağmen binlerce işçinin isyanının azımsanmayacak bir kitleye ulaşmış olması ve tüm bunların yarattığı etki bizlere önemli veriler sunmaktadır.
Koşullar, başka isyanların patlak vereceğini, AKP’nin yıllar boyu kendine bağlı tutabildiği yoksul emekçi kitlenin krizle birlikte bağlarının eskisi kadar güçlü olamayacağı gerçeği gün gibi ortadadır ve egemenlerin korkusu da buradan kaynaklanmaktadır. Keza MHP’nin af önergesi, erkene alınması kuvvetle muhtemel yerel seçimlerin bu sene içerisine sıkıştırılmak istenmesi, bu korkudan sıyrılmak ve iktidarlarını bir derece daha güvenceye alabilmek içindir.
Türkiye’de sınıf hareketlerinin bu olumlu örneklerden öğrenmesinin yanında kendine sordukları; bu koşullar altında bu memleketin devrimcileri nasıl bir konum alacak, emekçi kitlelere nasıl bir mücadele programı önerecek?

Gücünü birleştirerek, ortaya çıkan kendiliğinden hareketler aracılığı ile ortaya çıkan dinamizmi nasıl harekete geçirecek? Bakanlığından medyasına, iktidar kuşatmasının direnişin içinden “marjinal gruplar” arayıp bularak devrimcilerin, öncü işçilerin işçi kitleleriyle bağını koparmaya çalışmasına karşı nasıl bir yol izlenecek? Bu sorulara verilecek cevaplar sadece mücadelemizi derinleştirecektir, ancak ilk elden yapılması gereken adım atmak ve işçi sınıfı mücadelesinin engin denizlerinde bu sorulara cevap aramaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu